Kümbet Yaylası'nın Karlı Yamaçlarında Snowboard Etkinliği Yapıldı Kümbet Yaylası'nın Karlı Yamaçlarında Snowboard Etkinliği Yapıldı

Peygamber Efendimizin hayatında da sıla-i rahime büyük bir yer verildiğini ifade eden Şube Müdürü Ali Türkmen, “İlk vahyi aldıktan sonra Hz. Hatice'nin Peygamberimize söylediği, 'Çünkü sen, akrabalarla ilişkini sürdürürsün' sözleri, Peygamberimizin bu konuda hassas olduğunu gösterir” dedi. Ayrıca, hicretle Medine’ye ulaşan Peygamber Efendimizin, akrabalarla bağların koparılmaması gerektiği mesajını verdiğini belirten Türkmen, bu bağların İslam'ın temel ilkelerinden biri olduğunu söyledi.
Türkmen, sıla-i rahmin hem cennete yaklaşmak hem de cehennemden uzak durmak için önemli bir vesile olduğunu ifade etti. Sıla-i rahimin üç derecesi olduğuna dikkat çeken Şube Müdürü, en alt derecesinin akrabalara tatlı sözlü ve güler yüzlü olmak, selamlaşmak, hal hatır sormak ve iyi dileklerde bulunmak olduğunu belirtti. İkinci derece olarak akraba ziyaretlerinde bulunmayı ve ihtiyaç anlarında yardımda bulunmayı sayan Türkmen, üçüncü derecenin ise maddi yardım sağlamak olduğunu ifade etti.
Türkmen, açıklamalarına şu sözlerle devam etti; “Sıla-i rahim, peygamberimizin hadislerinde bir yandan bizleri cennete yaklaştırıp cehennemden uzaklaştıran, diğer taraftan Allah’a ve âhiret gününe iman edenler olarak ‘iyilik vesilemiz’ şeklinde tanımlanmıştır. Kuran-ı kerimde ise  her hafta cuma günleri Nahl süresi 90. ayeti kerimesiyle minberlerden yükselen “akrabaya yardım etmeyi emreder” emrini yerine getirmemiz istenmektedir. Ayrıca Müslüman olduğu halde akrabalık bağlarını koparanların Allahın emrine karşı gelmek olduğunu ve Allah’ın rahmetinden mahrum olacaklarını ayrıca dünyada kendilerini kötü bir son beklediğini, Rabbimiz Ra’d süresi 25. ayetinde şöyle haber veriyor, “Allah’a verdikleri sözü pekiştirdikten sonra bozanlar, Allah’ın korunmasını emrettiği bağı koparanlar ve yeryüzünde fesat çıkaranlar var ya işte rahmetten mahrum olmak da onlar içindir; dünyanın kötü sonu da onlar içindir. Sıla-i Rahim önceliğimiz olmalıdır. İnsanoğlu öncelikle kendisine her türlü nimeti bahşeden yaratıcısı ile sılasını kesmemekle yükümlüdür. Çünkü Rabbi ile muhabbet ve minnet bağları kopmuş bir insanın artık tutunacak bir dalı, sığınacak bir yeri kalmadığı, “Allah’ın korunmasını emrettiği bağları (imân, akrabalık, beşeri ve ahlaki bütün ilişkileri) koparan kimselerin ziyana uğrayacakları” (Bakara, 2/27) ayeti ile açıkça belirtilmiştir.     Rabbimizle olan bağımızı sağlamlaştırdıktan hemen sonra akrabalarımızla sılamızı gözden geçirmeliyiz. Tam da rahmet ve mağfiretin bol olduğu Ramazan mevsimindeyiz. Bu durumu fırsat bilerek öncelikle malımızda hakkı olan yoksul akrabayı gözetmemiz gerektiği “Herhangi bir yoksula verilen, bir sadaka sayılırken; yoksul akrabaya verilen, biri sadaka, diğeri sıla-i rahim olmak üzere iki sadaka sayılır.” hadisiyle bildirilmiştir.
Sıla-i rahmin üç derecesi olduğunu, en aşağı derecesi; akrabalarımıza karşı tatlı sözlü, güler yüzlü olmak, karşılaştığımızda selamlaşmayı, hal-hatır sormayı ihmal etmemek, kendileri hakkında hep iyi şeyler düşünmek ve hayır dilemek; İkinci derecesi ziyaretlerine gitmek ve ihtiyaç duyduklarında yardımlarına koşmak; üçüncü derecesi ise imkânımız varsa akrabalara mali yardım ve destek sağlamak olduğunu bilmemiz gerekir. Ama günümüz dünyasında sayısal olarak artmamıza rağmen yalnızlaşan ve bireyselleşen bir hayat yaşama tarzı, kimseye muhtaç olmadan yaşama dürtüsü, bireyi akrabalarından uzaklaştırdı. Kişi sadece sıla-i rahime değil, yoğunluğu sebebiyle ailesine, çocuklarına, ebeveynine, yeterli zaman ayıramaz hale geldi. Bunca iletişim araçlarına rağmen bir birine yabancılaşan bireyler oluverdik. Akraba ilişkilerimiz neredeyse cenazeden cenazeye mezarlıklarla sınırlı hale geldi. Neslimizin bir birini tanıyamadığı, büyüklerin yok sayıldığı, küçük ve çekirdek aile yapısının benimsendiği küçülmeye ve yalnızlaşmaya doğru gider olduk. Peygamberimizin “Akraba ilişkisini kesen, cennete giremez.” ikazını uygulayamaz hale geldik. Yukarıda değindiklerimizin yanında İslam dini körü körüne akrabacılık taassubunu da asla kabul etmez. Yani en yakın akraba dahi olsa adelet, hak, hukuk gibi toplumun dinamik yapısını derinden etkileyen durumlarda asla bir ayrıcalık tanımaz. Ne kadar yakın olursa olsun peygamberi öğreti olan “kızım Fatıma dahi olsa hak ettiği cezayı verirdim” hadisi adaletten şaşılmaması gerektiğini açıkça ortaya koymaktadır. Bu durum aynı zamanda Müslüman olan bizleri diğer insanlardan da  ayırmaktadır. Sonuç olarak Sıla-i Rahim’in; ‘İnsan hayatını kuşatan ibadetlerden’ birisi olduğunu, ‘Ömrün ve rızkın bereketlenmesinin en önemli vesilelerinden’ biri olduğunu, ‘Korunduğunda sahibini cennete taşıyacak bir burak’ olduğunu, ‘Koparıldığında; toplumu rahmetten mahrum bırakan bir yıkım’ olduğunu ‘İnşa edildiğinde; karşılığı dünyada verilmeye başlanan bir nimet’ olduğunu asla unutmamalıyız. Hayırlı Ramazanlar.”

Editör: AYŞE ÖZDER