Halil İbrahim Tataroğlu, insanın varlık amacının Allah’a kulluk etmek ve O’na gereği gibi iman etmek olduğunu vurgulayarak İslam'ın öğretilerine sadık kalmanın gerekliliğini ifade etti. Tataroğlu, gerçek Müslümanlığın, Allah’a inanarak her an O’nun gözetiminde olduğumuzu bilmekle ilgili olduğunu vurguladı.
Tataroğlu, sanal âlemde de yapılanların, yazılanların ve paylaşımların hesabını verileceğini hatırlatarak her şeyin Allah’ın gözetiminde olduğunu belirtti. "Oysa sizi gözetleyen muhafızlar, değerli yazıcılar var. Onlar yaptığınız her şeyi biliyorlar" ayetini hatırlatan Tataroğlu, sanal dünyada da Allah’ın her an bizimle olduğunu unutmamamız gerektiğini söyledi.
Sosyal medyada doğruluğu teyit edilmeden paylaşılan bilgilerin, yanlış ve zarar verici sonuçlar doğurabileceğine dikkat çeken Tataroğlu, şu ifadelere yer verdi; “ Bu alemde var olma gayemiz bizleri yaratan ve sayamayacağımız kadar rızıklar veren Rabbimizi tanımak ve O’na gereği gibi kulluk etmektir. Rabbimiz şöyle buyuruyor: “Rabbimiz Allah’tır” deyip de dosdoğru çizgide yaşayanlar, işte onların üzerine melekler şu müjdeyle inerler: “Korkmayın, kederlenmeyin, size vaad olunan cennetle sevinin!” (Fussilet; 41/30). Müslüman her zaman ve her yerde daima istikamet üzere olmak zorundadır. İstikamet, dinî ve ahlâkî hükümlere uygun bir hayat sürme, her türlü aşırılıktan sakınma, Allah’a itaat edip Hz. Muhammed’in sünnetine uymaktır. (Mustafa Çağrıcı-Süleyman Uludağ, İstikamet, DİA, 23/348) İstikamet, her türlü aşırılıktan sakınarak, doğruluk üzere, tutarlı ve düzenli bir dini hayat yaşamaktır.
Her gün eda ettiğimiz namazlarımızda, çeşitli vesilelerle okuduğumuz Fatiha suresinde Rabbimize şöyle niyaz etmekteyiz: “Bizi dosdoğru yola (sırât-ı müstakîme) ilet!” (Fâtihâ, 1/6.) “Doğru yol” (sırât-ı müstakîm) İslâm’dır. Allah’ın peygamberleri ile kullarına gönderdiği dinlerin genel adı da İslâm’dır. Bu dine tabi olanlara da Musluman denir (Kur’an Yolu Türkçe Meal ve Tefsiri, 1/63). Süfyân b. Abdullah (r.a.): Yâ Resûlallah! Bana İslâm’ı öylesine tanıt ki, onu bir daha senden başkasına sormaya ihtiyaç hissetmeyeyim, dedim. Resûlullah (s.a.s.): “Allah’a inandım de, sonra da dosdoğru ol!”buyurdu. (Müslim, İmân 62; Tirmizî, Zühd 61; İbni Mâce, Fiten 12) Dosdoğru olmak sadece toplum nezlinde değil, kimselerin olmadığı, nefsimizle başbaşa kaldığımız durumlarda da gerekir. Bu sayede muslumanlıktaki samimiyetimizi de göstermiş oluruz. Esas maksat insanlardan çekindiğimiz için kötülükten uzak durmak değil, Allaha saygıdan dolayı onun kötülüğü sevmediğini bilerek doğruluktan ayrılmamaktır. Gerçekten inanmak bunu gerektirir Bu gerçeği bize büyüklerimiz şu hikaye ile anlatırlar.
Cüneyd-i Bağdâdî bir gün talebelerini imtihan eder. Onlara Allah'ın her yerdeki varlığını ve her an bizleri gözetlediğini somut bir şekilde öğretmeye karar verir. Bu olay, manevi gelişim yolculuğunda önemli bir kilometre taşı olarak kabul edilir. Her biri bir tavuk alacak ve hiç kimsenin onları göremeyeceği bir yerde bu tavukları kesip getirecekler. Bu, basit bir görev gibi görünse de, derin bir manevi imtihanın başlangıcıydı. Talebeler görevi yerine getirmek için dağılırlar ve bir süre sonra her biri elinde kesilmiş tavukla dönerler. Ancak şeyhin özellikle değer verdiği talebe hariç. O, tavuğu kesmeden geri döner. Cüneyd-i Bağdâdî talebesine neden görevini yerine getirmediğini sorar. Talebesi; "Hocam bizi hiç kimsenin görmediği bir yerde bu işi yapmamızı istedin. Ancak ben her gittiğim yerde Allah'ın beni gördüğünü hissettim. Allah'ın gözünden kaçabilecek hiçbir yer yoktur." şeklinde cevabını verir. Bu cevap derin bir manevi anlayışın ve Allah'ın her yerdeki varlığına olan kesin inancın ifadesiydi.
Bu hikaye, Allah'ın her an her yerde var olduğu ve bizi gözettiği gerçeğini vurgular. Aynı zamanda, gerçek maneviyatın Allah'ın varlığını her an hissetmek ve O'nun huzurunda yaşamakla ilgili olduğunu bize öğretir. Son yıllarda bilgisayar, tablet, akıllı telefon, internet ve sosyal medya hayatımızın ayrılmaz birer parçası oldu. İnternetle birlikte hayatımıza pek çok yenilikler girdi. Bu iletişim vasıtalarıyla “Sanal âlem” dediğimiz yeni bir dünya ile tanıştık. İnternet, birçok alanda işleri kolaylaştırdı. Eğitim, iletişim, alışveriş ve bir çok alanda internetten yararlanılmaktadır. İnternetin ve sosyal ağların sağladığı faydalarla birlikte, bilinçsizce kullanılmasıyla samimiyet, doğruluk, nezaket, mahremiyet gibi değerlerin örselendiği ve hiçe sayıldığı da maalesef görülmektedir. Sanal âlem insanların her istediklerini yapabilecekleri ve sonrasında da hiçbir sorumluluk hissetmeyecekleri bir alan değildir. Her nimetlerden hesaba çekildiğimiz gibi internet, bilgisayar, akıllı telefon, sosyal medyadan da hesaba çekileceğiz. Yaptıklarımızın, yazdıklarımızın, baktıklarımızın, işittiklerimizin, paylaştıklarımızın hesabını mutlaka vereceğiz. Çünkü Melekler yaptığımız her davranışlarımızı tüm detaylarıyla kaydetmektedirler. “Oysa sizi gözetleyen muhafızlar, değerli yazıcılar var.” ﴾12﴿ Onlar yaptığınız her şeyi biliyorlar.” (İnfitar, 82/10-12)
Âlemlerin rabbi olan Allah, sanal âlemde de bizleri görmektedir ve yaptıklarımızdan haberdar olmaktadır. Evrendeki hiçbir bilgi yüce Allah’a gizli kalmaz. “…O’nun bilgisi dışında bir yaprak bile düşmez. O, yerin karanlıklarındaki tek bir taneyi bile bilir…” (Enam, 6/59) Gerçek hayatta olduğu gibi sosyal ağlarda ve internette insanların haklarını ihlal etmek de Allah katında büyük bir suçtur. Günlük hayatta yalan söylemek, insanları karalamak, iftira atmak nasıl günahsa, sanal âlemde ve sosyal medyada da aynı şekilde günahtır. Sanal âlemde bilgi, doğruluğu teyid edilmeden paylaşılabilmekte, farkında olunmadan yanlışın ve kötülüğün yaygınlaşması, kişilik haklarını ihlali gibi pek çok günaha sebep olunabilmektedir. Oysa Rabbimiz: “Hakkında bilgin olmayan şeyin ardına düşme! Çünkü kulak, göz ve gönül, bunların hepsi ondan sorumludur.” (İsra, 17/36)buyurmaktadır. Peygamber Efendimiz (s.a.s.): “Her duyduğunu söylemesi kişiye yalan olarak yeter.” (Müslim, Mukaddime, 5) buyurmuştur. Ayet ve hadis, doğruluğu teyid edilmeden nakledilen bilgilerin yalan olma ihtimaline dikkat çekmektedir. Öyleyse sanal âlemde, sosyal medyada paylaşırken, beğenirken bir daha düşünelim. Şerre anahtar olmayalım. Üretilen vasıtaların kulluğun önüne geçmesine fırsat vermeyerek, kulun rabbi ile olan bağının daimi olmasını sağlayalım. Aklımızı kullanarak, irademize hâkim olarak, akıllı telefon, internet, sosyal medyayı amaç ve gayesi doğrultusunda, mümine yakışır şekilde kullanmalı, ölçülü ve ilkeli olmalıyız. Allah (c.c.) hem bu âlemin hem de sanal âlemin rabbi, hâkimi ve mâlikidir..Rabbim bizi Ramazan bayramına ulaşmayı nasip eylesin...Amin.”