Programda şiddetin hukuki ve psikolojik boyutları ele alınarak kadınların güçlenmesine yönelik değerlendirmeler yapıldı. Söyleşiye Artvin Barosu Başkanı Av. Handan Demiral Almalı, Psikolog Bahar İskender ve CHP Hopa Kadın Kolları Başkanı Şeniz Aytaş katıldı.
Psikolog Bahar İskender, şiddetin herkes tarafından bilinen ve görülen bir olgu olduğunu belirterek toplumdaki farkındalığın artırılması gerektiğini ifade etti. Asıl meselenin “Bu durumlara karşı ne yapılabileceği” olduğunu vurgulayan İskender, “Burada aslında erkeklerin olması gerekirdi. Bu şiddetten mağdur olan biziz ama bizi mağdur bırakan kişiler onlar. Dolayısıyla erkeklerin rehabilite edilmesi ve şiddetin normalleştirilmemesi gerektiğini onlara anlatmak şart” dedi.
Konuşmasında 25 Kasım’ın tarihsel arka planını ve hukuki düzenlemeleri aktaran Artvin Barosu Başkanı Av. Handan Demiral Almalı, bugünün Birleşmiş Milletler tarafından 1999 yılında uluslararası bir farkındalık günü olarak ilan edildiğini hatırlattı. Türkiye’de kadına yönelik şiddetle mücadeleye ilişkin ilk yasal düzenlemelerin 1998’de başladığını belirten Almalı, 4320 sayılı kanunla başlayan sürecin bugün 6284 sayılı kanunla sürdüğünü söyledi.

İstanbul Sözleşmesi’nin önleyici tedbirler açısından büyük önem taşıdığını vurgulayan Almalı, Türkiye’nin sözleşmeden çekilmiş olmasına rağmen 6284 sayılı kanunun sözleşmede yer alan birçok koruyucu ve önleyici hükmü içerdiğini ifade etti. Almalı, “İstanbul Sözleşmesi'nden Türkiye imzasını çekti. Ancak 6284 sayılı kanun nispeten İstanbul Sözleşmesi içerisinde olan ve getirilmek istenen koruma önleme tedbirlerinin çoğunu da kapsıyor. Aslında İstanbul Sözleşmesi'ni bütün kanun uygulamalarından ayıran en önemli özelliği önleyici tedbirler getirilmesi ve bu konuda da hükümetlere, iktidarlara sorumluluk atfetmesiydi. Çünkü genelde kanunlar biraz pansumandır. Olay olduktan sonra ancak bununla ilgili olabilecek müeyyideleri düzenleyen hükümleri içerir. Ama İstanbul Sözleşmesi bütün bunlardan farklı bu hükümleri de içeriyordu. Türkiye anlamındaki uygulamaları ve bizim kültürümüzü bölgesel olarak ya da genelde düşündüğümüz zaman hep kamuoyundan da duyarız gazetelerden ya da ekrandan ya da bir başkasından; işte ‘kravat taktı indirim aldı’ ya da genelde nedir? ‘Namus’ adı altında indirim alınır. İstanbul Sözleşmesi'nin aslında 42. maddesi bu konuda, namusun yapılan şiddetin ya da cinayetin hiçbir şekilde gerekçe olamayacağını da açıkça düzenleyen hükmüydü. Bence en önemli hükümlerinden biriydi. Şimdi aslında baktığımız zaman düzenlenen hükümlerdeki korunan şey nedir? Kadının yaşam hakkı, eğitim hakkı, çalışma hakkı, şiddet görmeme hakkı ve benzeri. Ekonomik olarak da özgürlüğünü ya da işini yapabilme hakkı. Bunlar aslında ne? Temel insan hakları. Ama niye özel olarak kadın için bu düzenlemeler yapılıyor? Çünkü sırf kadın olduğu için bu tür şeylere maruz kalıyor. Yani insan olmanın dışında sadece cinsiyetinden dolayı kendisine karşı işlenen suçlar var ya da mağdur edildiği durumlar var.
Bu bize neyi gösteriyor? Kadına olan bakış açımızın değişmesi gerektiğini. Bu bakış açısında sadece kadınlar olarak değişmesi de bir şey ifade etmiyor. Topyekûn kadın ve erkek olarak birlikte bu bakış açısını değiştiremediğimiz sürece evet, kanunlar çıkarırız, cezalar veririz ama ne kadar ceza verilirse verilsin cezaların işleri önleme konusunda arttırılmasının ya da konulmasının çok da etkili olmadığını görüyoruz. Eğer öyle olsa kanunlarımız var, karşılığında cezalar var, kimse suç işlemeye tevessül etmez. Ama ne yazık ki sadece suçtan insanlar korkuyorlar. Yani diğer türlü yoksa biz yine hepimiz, avukatlarımız da var burada değerli meslektaşlarımız, biliyoruz ki mahkemede sayı giderek artıyor, azalmıyor maalesef.”
Cezaların tek başına yeterli olmadığını dile getiren Almalı, artan dava sayılarına dikkat çekerek “En önemli sorun cezasızlık algısıdır” ifadelerini kullandı.
Söyleşi, katılımcıların sorularının yanıtlanmasının ardından son buldu.






