“Bu Ayrıcalığı Kabul Etmiyoruz”
“Bu Ayrıcalığı Kabul Etmiyoruz”
İçeriği Görüntüle

İnce, insan haklarının ırk, renk ve dil ayrımı gözetmeksizin herkesin doğuştan sahip olduğu temel değerler olduğunu belirterek, bu değerlerin medeniyetin ortak zemini olduğunu ifade etti. Toplumların medeni olabilmesi için hak ve hukuk hassasiyetinin esas alınması gerektiğini söyleyen İnce, 77 yıldır barış amacıyla kabul edilen temel insan hakları beyannamesinin haksızlıkları önlemede yeterli olamadığını dile getirdi.
İnce, “Politik ve askeri destek bulan zorbalar, katliamlara varan ihlallerini sınırsızca, sorumsuzca sürdürebilmiştir, sürdürüyorlar. İnsan ve medeniyet değerlerinden yana nasipsiz olan kişi, kurum ve yapılar, şahsi, siyasi veya ideolojik amaçlarına ulaşmak için baskı ve şiddete başvurmaktan geri durmuyorlar. İnsan haklarını korumak, devletlerin varoluş nedenlerinin başında gelmektedir. Devletler, hak ve özgürlükleri esas alarak korumakla, hak gasplarını sıra dışı ve suç kabul eden yasal dayanaklarla meşruiyet kazanmaktadır. Fertten ulusa, uluslararası ilişkilere kadar hukukun temel önceliği hakları korumak, insanı yaşatmaktır. Böyle olmakla birlikte, son vahşetleri Gazze’de görüldüğü üzere bazı devletler, bırakın gerçek manada haklara önem vermeyi, adeta haksızlıkta yarışmayı, zulümde ittifakı politika hâline getirmişlerdir. Küresel egemenlik ve sömürü savaşında, ikiyüzlülükten, sahtelik ve samimiyetsizlikten öteye götüremedikleri temel hak ve hürriyet söylemlerini, akıl ve vicdanla telif edilemeyecek ölçüde kötüye kullanmışlardır, kullanmaya da devam ediyorlar.

Emperyalist güçler, insan hakları kavramını kendi siyasi, ideolojik, ekonomik çıkarları için kullandıkları büyük bir yalana dönüştürmüştür. Filistin’de, Doğu Türkistan’da, Sudan’da tarihte eşi görülmedik hak ihlallerine, en alçakça işledikleri kitlesel soykırımlara, sürgünlere, en vahşi katliamlara, yıkım ve kıyımlara, özetle başkalarını -özellikle de Müslümanları- yok ederek var olmaya yönelmişlerdir. Genelde dünyanın mazlum bırakılmış, mağdur edilmiş coğrafyalarında, hususen de kan ve gözyaşının sel olup aktığı İslam topraklarında çığlıklar, feryatlar, feveranlar arşı inletmektedir. İnsan haklarına temel değer olarak inandığını söyleyen Batı dünyası, kendi yalanının duvarına çarparak dağılmış, medeniyet olarak iflas etmiştir. Alçaktan daha alçak, zalimden daha zalim olmayı kendisi için bir hak olarak gören siyonist katillerini barışın ve insanlığın üzerine salan inkârcı pozitivizmin insana ve insanlığa söyleyecek tek kelimesi kalmamıştır. İnsanın dayanma ve tahammül sınırlarını aşarak akılalmaz boyutlara ulaşan şiddet, kurumsal, örgütlü gücüne dayanarak bütün dünyayı, daha doğmamış çocukları bile tehdit etmektedir.Buna mukabil, başta BM olmak üzere küresel hak, hukuk ve barış örgütleri, ya bütün bu olup bitenlere seyirci kalmakta ya da katliamlar da dâhil doğrudan zalimlerin zulmüne ortak olmakta, destek vermektedir. Hakların, barışın teminatı için teşekkül etmiş BM, bugün maalesef çare üretememekte, çaresiz insanlara sığınak olamamaktadır. Adalet mekanizmaları zulme ortak olunca, mazlumların hak ve özgürlük mücadelesi daha da zorlaşmaktadır. Zulme, katliamlara, soykırıma rağmen Gazze’de ortaya konulan direniş, teslim olmayan insan onuru ve haysiyeti adına pek zor kazanılan ama o ölçüde muhteşem bir zafer ve ilham olmuştur. Eğitim-Bir-Sen olarak, 33 yıldır hak ve özgürlük mücadelemizi, adalete dayalı bir dünyanın özlemi, ideali ve hayaliyle sürdürüyoruz. Hiçbir zaman haksızlığa ortak olmadık, destek vermedik. Soykırımların, zulümlerin yaşanmadığı; istismar, ayrımcılık, sömürü, şiddet, açlık, sürgün, iltica gibi, insan varlığına ve onuruna yakışmayan hak ihlallerinin olmadığı adil, huzurlu bir dünya temenni ediyoruz.”

Muhabir: Ayşe ÖZDER