Yargıtay’dan CMK Avukatlarına Hak Eşitliği
Yargıtay’dan CMK Avukatlarına Hak Eşitliği
İçeriği Görüntüle

Cumhuriyet Halk Partisi’nde 38. Olağan Kurultay sonrası başlayan ve bazı partililerce açılan “butlan” (kurultayın iptali) ve “kayyum” talepli davalar, yalnızca hukuki değil, siyasal bir krizi de beraberinde getiriyor. Bu kriz karşısında Türkiye’nin dört bir yanındaki CHP örgütleri ses verirken, Artvin’de dikkat çeken bir suskunluk yaşanıyor.

CHP'nin tarihsel birikimiyle bağdaşmayan bu sessizlik, özellikle il ve ilçe başkanlarının tutumuyla daha da görünür hale geliyor. Artvin’de yalnızca Kemalpaşa İlçe Başkanlığı, Borçka İlçe Başkanlığı ve Hopa İlçe Başkanlığı net açıklamalar yaparken, diğer ilçe örgütleri ile il başkanlığı süreci adeta görmezden geliyor. Söz konusu sessizlik, CHP’nin yıllardır savunduğu halkçı siyasetin tabana yayılması açısından büyük bir çelişkiyi ortaya koyuyor.

CHP Artvin İl Başkanı Yusuf Orhan Atan’ın kayyum ve butlan sürecine dair hiçbir açıklama yapmaması, kamuoyunda şaşkınlık yaratırken, partiye gönül veren üyelerde de kırgınlık yaratıyor. Aynı şekilde, Murgul, Şavşat, Yusufeli ve Arhavi ilçe başkanları da sosyal medyada veya kamuoyuna açık herhangi bir tepki göstermedi. Oysa partinin örgütlü yapısının, özellikle anti-demokratik girişimler karşısında refleks göstermesi beklenir. Bu sessizlik, yalnızca bireysel temkinlilikle açıklanamaz. Zira burada söz konusu olan mesele, bir koltuk veya görev tartışmasının ötesinde, doğrudan parti içi demokrasiye ve CHP’nin geleceğine yönelik yargı eliyle yapılan bir müdahale girişimidir. Partinin üst düzey yöneticileri tarafından “siyasi operasyon” olarak nitelendirilen bu sürece karşı sessiz kalmak, örgütsel sorumluluğu inkâr etmekle eşdeğerdir.

Sürece karşı ses çıkaran nadir örgütlerden biri olan CHP Borçka İlçe Başkanlığı, yaptığı açıklamada “CHP Halktır, kayyumla susturulamaz” diyerek net bir duruş sergiledi. İlçe Başkanı Hüseyin Merttürk’ün “Ne Mutlak Butlan ne Kayyum kabul etmiyoruz, red ediyoruz!” şeklindeki açıklaması, örgüt refleksinin nasıl olması gerektiğini gösterdi.

CHP Hopa İlçe Başkanı Şükrü Aydemir ise yargı müdahalesine karşı güçlü bir metinle yanıt verdi. Partinin köklü yapısına ve kendi iç dinamikleriyle karar alma geleneğine vurgu yapan Aydemir, bu girişimlerin sadece CHP’ye değil, ülkedeki demokrasi mücadelesine de zarar verdiğini söyledi.

Aynı şekilde Kemalpaşa İlçe Başkanı Yoldaş Gümüşkaya, kurultayın meşruiyetini savunurken, süreci “sarayın yargı üzerinden muhalefeti dizayn etme çabası” olarak tanımladı. Açıklaması, yalnızca örgütsel değil, politik olarak da anlamlıydı.

Artvin Merkez İlçe Başkanı Olgun Gümrükçü ise yaptığı kısa ama net açıklamayla genel başkanına destek verdi ve “Bir adım geri atmak yok!” diyerek örgüt dayanışması çağrısında bulundu. Bu isimlerin dışında kalan ilçe başkanlarının neden suskun kaldığı ise kamuoyunda ciddi bir soru işareti.

Parti tarihinin en ciddi dönemlerinden birinde, Artvin’deki birçok örgüt yöneticisinin sessiz kalması, yalnızca politik bir eksiklik değil; aynı zamanda etik bir zaaf olarak okunmalıdır. Zira CHP yalnızca seçim dönemlerinde hatırlanacak bir örgüt değildir. Kriz anlarında, tehdit karşısında, baskı ortamında en gür sesin CHP’den çıkması beklenir. Ancak ne yazık ki Artvin’de bu beklenti büyük ölçüde karşılık bulamamıştır. Kurultayın iptali gibi partinin geleceğini ilgilendiren bir davada, suskun kalan yöneticilerin kendi kişisel pozisyonlarını korumak adına örgütsel sorumluluklardan kaçındığına dair kanaat giderek güçleniyor. Bu, sadece CHP’ye değil; örgütün temsil ettiği tüm değerlere bir zarar olarak yansıyor.

Artvin’de parti tabanı ve genç üyeler arasında sosyal medya üzerinden destek mesajları paylaşılırken, resmi görevde bulunan yöneticilerin suskunluğu, bu sessizliğin bilinçli bir tercihe dönüştüğünü düşündürüyor. Eğer bu sessizlik, parti içi hiyerarşiyi gözetmek adına seçildiyse, bu da ayrı bir sorunu işaret eder: CHP'nin yıllardır mücadele ettiği “tek adam” rejimini, kendi örgütleri içinde yeniden üretmesi. Oysa CHP’yi güçlü kılan, farklı seslerin çatıştığı ama birlikte yürüyebildiği o çoğulcu yapısıydı. Bu yapının yerel düzeyde giderek zayıflaması, sadece parti içi demokrasiye değil, Türkiye demokrasisine de zarar verir.
Bugün kayyum tehdidi, sadece bir genel başkana ya da bir kurultaya yönelik değildir. Bu tehdit, halkın iradesine, çok sesliliğe ve siyasi değişim umuduna yöneliktir. Bu nedenle Artvin’deki CHP örgütlerinin çoğunun bu süreçte sessiz kalması, unutulmayacak bir siyasi tutumdur.

Daha çok demokrasi, daha çok örgüt demektir. Ama bugün Artvin’de “örgüt” nerede? Bu sorunun cevabı, yalnızca bugünü değil, yarını da belirleyecektir.

Muhabir: Ali Eray ÇELİK