Artvinli gençler hayal kuracak alan, çalışacak iş, gelişecek sosyal ortam bulamayınca ya büyükşehirlere ya da Avrupa’ya yöneliyor. TÜİK ve YÖK verileri beyin göçünü doğruluyor; gençler ise hislerini “geleceğimizi burada göremiyoruz” diye özetliyor.
Artvin’de son yıllarda genç nüfus hızla azalıyor. Üniversite mezunu olan ya da üniversiteye hazırlanan gençler, eğitimlerini tamamladıktan sonra şehirde kalmak istemiyor. Bunun temel nedenleri arasında işsizlik, sosyal hayatın kısıtlılığı, kültürel etkinliklerin yok denecek kadar az olması ve ekonomik gelecek kaygısı başı çekiyor. Artvinli gençlerin hikâyeleri, TÜİK ve YÖK verileriyle örtüşüyor. Türkiye genelinde beyin göçü oranı artarken, Artvin de bu dalgadan nasibini fazlasıyla alıyor.
TÜİK’in 2023 yılında yayımladığı yükseköğretim beyin göçü istatistiklerine göre, 2015’te %1,6 olan yurtdışına göç eden mezun oranı, 2023’te %2’ye yükseldi. YÖK verilerine göre ise her yıl yaklaşık 1 milyon genç mezundan en az 20 bini Avrupa ülkelerine ya da ABD ve Kanada gibi ülkelere yerleşiyor. Özellikle Almanya’ya yapılan göç ve iltica başvurularında ciddi artış yaşanıyor. Son beş yılda yaklaşık 132 bin kişi Almanya’ya başvurdu. Bu kişilerin büyük çoğunluğunu üniversite mezunu gençler oluşturuyor.
Konrad Adenauer Vakfı’nın 2023 Türkiye Gençlik Araştırması da bu durumu gözler önüne seriyor. 18–25 yaş arası gençlerin %63’ü başka bir ülkede yaşamak istediğini söylüyor. Bunun başlıca nedenleri arasında daha iyi yaşam koşulları, özgürlük, güvenlik ve iş imkânı öne çıkıyor.
Almanya’da mühendislik yapan 25 yaşındaki Olgun Can Dede, doğup büyüdüğü Artvin merkezde üniversite yılları dışında hayatının 25 yılını geçirdiğini söylüyor. Dede, her genç gibi onun da hayallerinde yurt dışında yaşamak olduğunu ve Almanya’dan kendi mesleğini icra edebileceği bir teklif almasının karar sürecini etkilediğini belirtiyor. Kararını verirken, yalnızca ekonomik değil, kişisel gelişim açısından da büyük bir adım attığını vurgulayarak “Hayallerime yaklaşmış olmak ve bir mühendis olarak Almanya’da tecrübe kazanacak olmak karar alma sürecimi olumlu etkiledi. İlk zamanlar aileden ve arkadaşlardan uzak kalmak, yeni bir sosyal çevre yaratmak beni en çok zorlayan konuların başındaydı” dedi.
Olgun Can Dede’ye göre, Türkiye’de özellikle Artvin gibi küçük şehirlerde genç olmak, yaşıtlarına göre birçok alternatif yaşam biçiminden uzak bir hayatı beraberinde getiriyor. Onun ifadesiyle, genç yaşlarda daha yüzeysel sorunlarla ilgilenmek, daha fazla aktivite ve eğlence seçenekleriyle hayatı yaşamak gerekirken, ülkede her geçen gün artan kültürel ve ekonomik sorunlar gençliği elinden alıyor. Bu durumun ise bir çıkış yolu olarak Avrupa’yı cazip kıldığını belirterek “Zorlandığım anlarda güvenli alana kaçma hissi geliyor. Ailem, arkadaşlarım ve doğduğum, bildiğim şehirde yaşama arzusu… Ama yeni bir hayat kurma heyecanı daha ağır basıyor. Almanya gibi insana değer verilen, hayat standartlarının yüksek olduğu bir ülkedeyim. Üstelik Avrupa’da olmanın en güzel yanı, başka ülkelere kolayca seyahat edebilmek” dedi.
Dede, Türkiye’nin uyguladığı muhafazakâr ve baskıcı politikaların gençlerin bu ülkeden uzaklaşmasının önünü açtığını dile getiriyor. Ancak yurt dışında edindiği bilgi ve birikimle bir gün memleketine dönerek fayda sağlamak istediğini de ekliyor.
Bir diğer göç hikayesi ise Yunanistan’dan geliyor. 32 yaşındaki Aylin Bilgin, çocukluğunu Artvin merkezde geçirmiş. Ancak gençlik yıllarının şekillendiği şehir, üniversite eğitimi için gittiği İzmir olmuş. Orada kendini geliştirme fırsatı bulmuş, Erasmus gibi uluslararası öğrenci programlarıyla tanışmış, İngilizcesini ilerletmiş ve bu sayede yurt dışıyla daha sıkı bağlar kurmuş. Türkiye’deki ekonomik darboğaz, iş imkanlarının sınırlılığı ve artan baskı ortamı nedeniyle yurt dışına çıkma kararı almış. Bugün Yunanistan’da bir şirkette süpervizör yardımcısı olarak çalışan Bilgin, kararının ardındaki toplumsal nedenlere dikkat çekerek şu ifadeleri kullandı:
“Artvin’de çocukluk geçirmek güzeldi ama genç olmak zordu. Küçük bir şehirde imkanlar sınırlıydı. Bunun dışında yerleşmiş bakış açıları oldukça dar. Herkesin herkes üzerinde söz hakkı olduğunu düşünmesi, akrabaların müdahaleleri, toplumun kurduğu görünmez baskılar göç etmek için başlı başına yeterli sebeplerdi.”
Bilgin, eğer bugün Türkiye’de yaşıyor olsaydı muhtemelen bir devlet kurumunda ya da özel bir şirkette monoton bir yaşam süreceğini belirtiyor. Sürekli gergin gündemin getireceği stresli bir hayatın da kaçınılmaz olduğunu söylüyor. Bugün ise çalıştığı ülkede istediği yerlere özgürce seyahat edebildiğini, yaptığı aktivitelerin Türkiye'de ekonomik koşullar sebebiyle mümkün olamayacağını anlatıyor ve alım gücünden bahsederek Avrupa ile Türkiye arasındaki farkı şu şekilde aktardı:
“Kazandığım maaşı Türkiye’de kazansaydım bile buradaki sosyal yaşamın çok azını yapabilirdim. Şu anda oturum kartım sayesinde rahatça seyahat edebiliyor, istediğim şartlarda yaşayabiliyorum.”
Yunanistan kültürünü "Türklere benzer ama daha rahat" olarak tanımlayan Bilgin, Türkiye’ye dönmeyi şu an için düşünmediğini vurguluyor. Dönmesi için Türkiye’de birçok şeyin değişmesi gerektiğini söyleyen Bilgin’in beklentisi; daha güvende hissedeceği, ekonomik ve fikir özgürlüğünün olduğu bir Türkiye. Ona göre ülkedeki sorunların kaynağı yalnızca siyasal değil. Toplumun düşünce yapısının da değişmesi gerektiğini söylüyor.
Artvin Merkez’de doğup büyüyen Merve Zehra Öztürk, 19 yaşında üniversite eğitimi için memleketinden ayrıldı. Eskişehir’de mühendislik, Edirne’de mimarlık eğitimi aldı. Ankara’da staj yaptı, İzmir’de mesleğini icra etti. Şimdi ise Berlin’de yaşıyor. Göç kararının bir anda alınmadığını, zamanla şekillendiğini söylüyor.
Mimarlık gibi önemli bir mesleğin Türkiye'de değersizleştirilmesi, etik ilkelerin göz ardı edilmesi, yeni mezunlara fırsat tanınmaması gibi nedenlerle yurtdışına gitmeye karar verdiğini belirten Öztürk, Bu tercihin aynı zamanda ekonomik özgürleşme ve kişisel alan kurma arzusu ile de bağlantılı olduğunu vurguluyor.
Türkiye’de gençlere parasız, bilimsel bir eğitim hakkının tanınmadığını; gençlerin kendilerine vakit ayırabilecekleri bir gençlik bile yaşamasına izin verilmediğini düşünüyor. Artvin’e özel olarak da kentteki kültürel ve kamusal alan eksikliklerini şu sözlerle anlatıyor:
“Bir taraftan küçük bir kent olması sebebiyle güvenli ve korunaklı bir alan sağlarken, diğer taraftan sosyal ve düşünsel anlamda bir darlık yaratıyor. Artvin, sanatsal üretim için yeterli alan sunmuyor. Tiyatro ve sinema salonları atıl durumda, kütüphane algısı bile oluşmamış. Gençlerin bir araya gelebileceği kamusal alanlar yok. Bu durum, gençlerin birbirleriyle karşılaşmalarını ve ortak paydalar kurmalarını engelliyor.”
Yaklaşık beş yıldır Berlin’de yaşayan ve bir anıt koruma konut şantiyesinde junior şantiye şefi olarak çalışan Öztürk, Artvin’e dair özlemini şu şekilde anlattı:
“Kafkasör’e, Yankı Tepesi’ne o virajlı dağ yollarından ulaşmayı özlüyorum. Babamın dükkanına uğramayı, esnafla muhabbet etmeyi, annemle pencereden bakışmayı… Limit'e gitmeyi, Köşk Pastanesi’nden dondurma –özellikle supangle üstü kaymaklı– yemeyi, adliye yokuşundan inerken düşme tedirginliğini bile özlüyorum bazen. Berlin’de yeni bir hayat kurdum ama Artvin hala yuvam.”
34 yaşındaki psikiyatri uzmanı Onur Gürel Arslan, Artvin Merkez doğumlu. Çocukluk ve ilk gençlik yıllarını Artvin’de geçirdikten sonra eğitim için şehirden ayrıldı. Şu an Almanya’nın Tübingen kentinde bir üniversitede çalışıyor. Almanya’ya yerleşme kararını yaklaşık on yıl önce verdiğini söylüyor.
Bu kararın ardında iki temel motivasyon yattığını belirten Arslan, “İnsana ve bireye daha fazla değer verilen bir toplumda yaşamak istiyordum. İkincisi, ufkumu genişletecek bir hayat tecrübesi edinme arzum vardı. Gitmeden önce içimde ciddi bir vicdani muhasele yaptım. Kalıp mücadele mi etmeli, yoksa gitmeli miydim” dedi.
Kalmanın özellikle o dönemki Türkiye’nin siyasi ve sosyal ortamında zihinsel olarak yıpratıcı olabileceğini düşündüğünü ve gitmenin de bir kopuş değil, bir geçiş olduğunu belirten Arslan, “Doğduğun, büyüdüğün topraklara duyduğun aidiyet duygusu kaybolmuyor. Ben hâlâ Artvin sokaklarında yürürkenki aşinalığı, insanlara selam vermeyi, köyümü, dağımı, arkadaşlarımı özlüyorum. Artvin, kendimi hala evimde hissettiğim yer” dedi.
Türkiye’ye dair en büyük endişesi aktaran Arslan, “Bir toplumun ortak değerleri erozyona uğrarsa, birlikte yaşamayı neyin üzerine inşa edeceğiz? Eşitlik, adalet ve ahlak gibi temel ilkeler ideolojik kamplaşmaların üstünde tutulmalı. Aksi takdirde gençler geleceği burada değil başka coğrafyalarda aramaya devam edecek” dedi.