Artvin Çoruh Üniversitesi ev sahipliğinde su ve enerji politikaları, iklim değişikliği bağlamında su ve enerji arasındaki etkileşim gibi konuların görüşüldüğü sempozyumda konuşan Vali Turan Ergün, "Artvin'deki barajlarımız ürettikleri elektrik ile Türkiye geneli toplam üretimin yüzde 2,4'ünü, hidroelektrik üretiminin ise yüzde 12,15'ini karşılamaktadır." dedi.
İlin hidroelektrik potansiyeline değinen Vali Turan Ergün, kentin sahip olduğu coğrafya ve su kaynakları ile Türkiye’nin önemli havzaları arasında yer aldığını hatırlattı. Dağlarda birikip vadiler boyunca çağlayan coşkun derelerin, ırmakların ve Türkiye’nin en hızlı akan nehrini göllere çeviren barajların, Artvin’e “su ve enerji” şehri ismini verdiğini belirtti.
Türkiye’nin enerji deposu olan Artvin’in sınırları içerisindeki Çoruh Nehri üzerinde bulunan Yusufeli Barajı’nın 275 metre yüksekliği ile Türkiye’nin gövde yüksekliği açısından 1. sırada dünyada 5. sırada yer aldığını vurgulayan Vali Ergün, yine Çoruh Nehri üzerinde bulunan Deriner, Borçka, Artvin ve Muratlı barajlarının da ülkenin enerji ihtiyacının karşılanmasında önemli bir rol oynadığını kaydetti.
Ergün, “Toplam 1975 MW kurulu güce sahip barajlarımızın ürettikleri elektrik milli ekonomiye 137 milyar TL katkı sağlamıştır. Yıllık ürettikleri elektrik ile Türkiye geneli toplam üretimin %2,4’ünü, hidroelektrik üretiminin ise %12,15’ini karşılamaktadır. Enerjide süreklilik ve sürdürülebilir bir dünyanın inşasında su ve enerjinin ekonomik kullanımı ile bilim insanlarının yol göstericiliği vazgeçilmez değerdedir.” diye konuştu.
Suyun; tüm canlı varlıkların yaşamlarını devam ettirebilmeleri için gerekli olan ve biyolojik yaşamı ayakta tutan dünya üzerindeki en mucizevi madde olduğunu belirten Vali Ergün, Dünyanın yüzde 70’ini kapladığını, bedenimizin de önemli bir kısmını oluşturduğunu kaydetti.
Sınırlı bir doğal kaynak olan ve önemi her geçen gün artarak stratejik kaynak haline gelen su olmadan yaşamın olmasının mümkün olmadığının altını çizen Ergün, “Çağımızın en büyük sorunlarından olan küresel ısınma ve iklim değişikliği; temiz su kaynaklarına erişimi azaltmakta, sürdürülebilir yaşamı her geçen gün daha fazla tehdit etmektedir. İklimin ortalama durumunda veya değişkenliğinde uzun süre boyunca meydana gelen değişiklikler olarak nitelendirdiğimiz iklim değişikliği; fosil yakıtların kullanılması, ormanların yok edilmesi, endüstriyel faaliyetler gibi çeşitli insan etkileri ile atmosfere salınan sera gazlarının artışına bağlı olarak hızla artmaktadır. İklim değişikliklerinin en çok etkilediği tabii kaynakların başında su gelmektedir. Yağışlar ile yeraltı ve yerüstü su kütlelerinin yeryüzündeki dağılımı konumsal ve zamansal açıdan homojen değildir. İklim değişikliği de bu durumu daha fazla derinleştirmektedir. İklim değişikliği buzul ve kar kütleleri şeklinde olan tatlı su kaynaklarının eriyerek denizlere akmasına ve tuzlu suya dönüşerek doğrudan kullanılmayacak hale gelmesine neden olmakta ve böylece dünya üzerindeki yaşamın geleceğini ciddi oranda tehlikeye atmaktadır.” dedi.
Sadece ülkeyi değil tüm dünyayı tehdit eden ve küresel boyutta yaşanan iklim değişikliği ile beraberinde getirdiği tüm olumsuzlukları minimuma indirmek için yapılacak en önemli hamlelerden birinin de yenilenebilir, çevreye duyarlı ve temiz enerji kaynaklarının kullanımını artırmak olduğunu söyledi.
Günümüzde kalkınmanın ve refahın eriştiği derece ölçütlerinden birinin de toplumların kişi başına ürettiği ve tükettiği enerji miktarı olduğunu ifade eden Ergün, küresel boyuttaki nüfus artışı ve gelişim yönünde değişen teknolojiye bağlı olarak artan enerji ihtiyacı insanlığı yeni enerji kaynağı bulmaya itmekte olduğunu ve bu konuda da bilim insanlarına büyük görevler düştüğünü kaydetti.
Doğada var olan ve rezervleri hızla azalan petrol, kömür ve doğalgaz gibi fosil kökenli enerji kaynaklarının kullanılması sonucu meydana gelen sera gazı salınımı ekonomik büyüme ile birlikte artış gösterdiğini ve büyümenin çevresel dezavantajlarını oluşturduğunu söyledi.
Hem ekonomik büyümeden hem de çevreden vazgeçilemeyecek olması, ekonomik ve çevresel politikaların eş güdümlü olarak uygulanmasını gerekli kıldığını aktardı. Ergün, “Bu sebeple ülkemizde ve neredeyse tüm dünyada sürdürülebilirlik her faaliyetin temel unsuru haline gelmiş ve sürdürülebilir kalkınma modelleri ulusal ve uluslararası mevzuatlarda sıklıkla bahsi geçen konu olmuştur.” dedi.
Enerji üretiminde suyun önemine değinen Ergün, “Enerji arz güvenliğinin sağlanması günümüzde büyük ölçüde yenilenebilir ve yerli kaynakların ekonomiye kazandırılması temeline dayandırılmaktadır. Yenilenebilir enerji kaynakları son yıllardaki teknolojik gelişmelerle birlikte artık bütün dünyanın hızla yöneldiği enerji kaynağı haline gelmiştir.” ifadelerini kullandı.
Çevre dostu, temiz, sürdürülebilir ve yenilenebilir kaynakların başında ise dünya çapında çağdaş bir enerji kaynağı olarak kabul edilen hidrolik enerji geldiğini aktaran Ergün, “Gelecek vadeden bir enerji kaynağı olan hidroelektrik santrallerinin ürettiği enerji, atmosferi kirleten derecede zehirli atık veya partikül oluşturmamaktadır. Bu haliyle de enerji üretiminde fosil yakıt kullanan enerji santrallerine göre sera gazı emisyonu miktarı oldukça düşük bir seviyededir. Bu da iklim değişikliğini, asit yağmurlarını ve sisi azaltmaya yardımcı olur, hava kalitesini de önemli düzeyde iyileştirir.” dedi.
Türkiye’nin coğrafi şartları ve konumu itibariyle yenilenebilir enerji kaynağı açısından şanslı olduğuna değinen Ergün, “Ülkemizde 2024 Ağustos ayı itibariyle elektrik enerjisi üretim santrali sayısı 31.241’e yükselmiş olup, mevcut santrallerin 764 adeti hidroelektrik santralidir. Yine ülkemizde 2023 yılında yenilenebilir enerjinin üretimdeki payı yüzde 10.3 rüzgar gücü, yüzde 6.67 güneş enerjisi, yüzde 19.33 hidrolik enerjinin de eklenmesiyle 42.71’e yükselmiştir. Yenilenebilir enerjiye yönelim hem enerjide dışa bağımlılığın hem de çevresel sorunların azaltılması bakımından önemli bir alternatif oluşturmaktadır.” diye konuştu.