Sevda Gökçelik, hastalık sürecini şu sözlerle aktardı: “İlk tahlillerimizi Artvin’de doktora götürdük. Tahlillerimiz iyi çıkmadı ve bir buçuk yıl süren diyaliz süreci başladı. Diyaliz süreci çok zor. Ev işlerini yapabildiğim kadar yapabiliyordum ama diyaliz sırasında neredeyse hiçbir şey yapamıyordum. Haftada üç gün diyalize gidip geliyordum. Eşime çok üzüldüm, bir şey olursa benim yüzümden olursa diye korkuyordum.”
Böbreği bağışlayan Ali Gökçelik ise karar sürecini şöyle anlattı: “İlk hastalık ortaya çıktığında herkes gönüllüydü, herkes böbrek vermeyi düşünüyordu. Ama sıra böbrek vermeye geldiğinde etrafta kimseyi bulamıyorsunuz. Bu zor tarafı. Evdeki herkes etkileniyor. Diyaliz sürecini bir buçuk yıl boyunca yaşadık. Önce kayınpederim böbrek vermek istedi ama sağlık sorunları nedeniyle yapılamadı. Böbrek nakli olanlarla görüştüm, normal hayatlarına devam ettiklerini söylediler. Bu nedenle vermekten tereddüt etmedim.”
Ali Gökçelik, ameliyat sonrası süreçle ilgili de bilgi verdi: “Benim iyileşme sürecim çok kısa sürdü, bir-iki gün içinde taburcu oldum ve normal hayatıma döndüm. Eşiminki ise yaklaşık bir hafta sürdü. Organ bağışı hayatımızı olumsuz etkilemedi. Organımı vermem üzerinden 11 yıl geçti, 12. yıla giriyoruz ve hayatımda hiçbir şey değişmedi. Organ bağışı, insanların hayatında bir şeyleri azaltmıyor.”
Ali Gökçelik, organ bağışı konusunda toplumsal farkındalığın artırılması gerektiğini vurguladı: “Olay başıma gelene kadar ben de bilinçli değildim. Bunun devlet politikası haline gelmesi, üzerine daha fazla durulması gerekiyor. Ayrıca, dinen bir sakınca olmadığının insanlara anlatılması çok önemli.”
Bu anlamlı hikaye, organ bağışının hayat kurtaran bir süreç olduğunu ve toplumsal bilinç oluşturmanın önemini bir kez daha gözler önüne serdi.





