“Güvende Değiliz, Sokaklar Bizim Değil” “Güvende Değiliz, Sokaklar Bizim Değil”

Hastane virajında bir araya gelen kadınlar, “Katillere, tacizcilere, cezasızlığa karşı öfkeliyiz!” sloganlarıyla yürüyüşe başladı.
Platform adına konuşan Nurcan Ay, ülkede kadın cinayetlerinin artmasına ve kadına yönelik şiddetin yaygınlaşmasına dikkat çekerek şunları söyledi: “Rastgele bir yere çiçek bıraksak bir kadının mezarına denk gelecek kadar kadın öldü bu ülkede. Şiddetin karşısında duran, yaşamdan ve yaşatmaktan yana olan herkes, bugün olduğu gibi yarın da sesini yükseltmeye devam edecek.”
Nurcan Ay, yürüyüşe katılan kadınların birlik içinde olduğunu vurgularken, “Hepimiz biliyoruz ki biz bu yolda asla yalnız yürümeyeceğiz. Ülkenin dört bir yanında kadınlar seslerini yükseltti, yükseltmeye de devam ediyor, edecek.” dedi.
“Bunlar sadece bildiklerimiz…”
Artık sabırların tükendiğini vurgulayan Ay, “Bu ülkede son bir hafta içinde Diyarbakır’da Bedriye Işık, Mersin’de Sonay Öztürk Aslan, Manavgat’ta Gülfer Öter, Didim’de Sibel Aygan, Karabük’te Gülsiye Ortakçı, Afyon’da Satı Aktan, Adıyaman’da Zeliha Kılavuz, Kars’ta Sıla M. erkekler tarafından öldürüldü. Gülistan Doku hala kayıp şimdi de Van’da üniversite öğrencisi Rojin Kabaiş bulunamıyor. İstanbul’da aynı gün, adli sicil kayıtlarına göre daha önce de cinsel saldırıya karışan iki erkek güpegündüz sokak ortasında bir kadına saldırdı. Defalarca şikâyet edilmesine rağmen hakkında işlem yapılmayan bir başka erkekse Ayşenur Halil ve İkbal Uzuner’i katletti. Narin’in kutsal aile kavramına kurban gitmesi, iki yaşındaki Sıla bebeğin yine bir kutsal aile içinde ölüme gönderilmesi, korkunç sonu…” şeklinde konuştu.

yürüyüş2
“Ülkenin her yerinden kadınların taşmış sabırlarının sesleri yükseliyor”
Artvin’deki kadınlar olarak seslerini Dünya Kız Çocukları Gününde yükseltmek istediklerini belirten Ay, “Duyduğumuzda içimizi dağlayan, bizden, memleketimizin topraklarından bir kadın, sevgili Aylin… seni de bir erkeğin şiddetinden koruyamadığımız için öfkeliyiz! Bugün buradaki her kadının aklında yüreğindesin, senin sımsıcak gülüşünü solduranların cesaretine, erkek adaletin arkasına sığınanlara öfkeliyiz. Bildiklerimiz bizim sabrımızı taşırmaya yetti de arttı bile.” dedi.
“Ülkemiz kız çocukları için adeta bir cehenneme döndü” 
Ay, “Bu cehennemin tam orta yerinde eğitimden uzaklaştırılan kız çocukları duruyor. 1923-1928 yılları arasında bu ülke, bir savaşın içinden çıkmışken ilkokula başlayan çocuk sayısını yüzde 166 arttırıp, Avrupa’da 4.sıraya yükselmişken 2021 -22 yılları arasında yani daha 2 yıl önceki verilerde 866 bin kız çocuğunun okula gönderilmediği gerçeğiyle karşı karşıya kalmıştır. 2023-24 yılı itibariyle de 3 milyon çocuk eğitim-öğretimin dışında kalmıştır. Bu çocukların yarısından fazlası elbette ki okutulmayan kız çocuklarıdır. Bu sebeple bugün geldiğimiz noktadan Cumhuriyetin ilk kurulduğu yıllara gıpta ile bakıyorsak, kız çocuklarımızı eğitimde fırsat eşitliğinden faydalandıramıyorsak, buna bugün burada kız çocukları gününde ses çıkartmak zorundayız dedik ve sizlere bir çağrıda bulunduk. Sesimize ses verip gelen herkes sağ olsun var olsun. Öfkeliyiz evet, bu ülkede 2001 ve 2022 yılları arasında 2 milyon 88bin 925 kız çocuğu doğum yaptı. Kız çocuğu doğdu demiyorum bakın yanlış anlaşılmasın 2 milyondan fazla kız çocuğu doğum yaptı. Çocuklarımızın küçücük bedenlerine sahip çıkılmadığı için, ülke çocuk gelinler cehennemine döndüğü için öfkeliyiz. Öfkeliyiz evet, sadece bu yılın ilk 6 ayında 322 kadının katledildiğini bildiğimiz için bu öfkemiz. Ve bu ka1dınların katillerinin hak ettiği cezaları almadıklarını bildiğimiz için de öfkemiz çığ gibi büyüyor.” ifadelerini kullandı.

yürüyüş7
“Kadın cinayetleri politiktir”
Ay, “Bir madde okuyacağım, bu madde 21 Mart 2021’de yürürlükten apar topar kaldırılan aslında kendileri getirmişken ne tür bir zarar görüp de kaldırdıklarını bir türlü anlamadığımız İstanbul Sözleşmesinin bir maddesidir. Maddede şöyle diyor: Şiddet ve tehdit gören kadına ikametini değiştirebilmesi için destek verilecek. Mağdur korunacak, aynı zamanda psikolojik destek alacak, şiddet uygulayan veya tehdit yaratan kişinin teması tamamen kesilecek, mağdur kadına asgari ücretin günlük tutarına göre devlet tarafından maddi destek sağlanacak hatta şiddete yataklık edenler de cezalandırılacaktır. Ayrıca devletin, televizyon ve radyosundan haftada 90 dakikalık cinsiyet eşitliği, kadına yönelik şiddeti önleme üzerine eğitici programlar yapılması zorunlu hale gelecek, okullarda toplumsal cinsiyet eşitliği ile ilgili dersler konulacak. Şimdi bu maddeden yola çıkarak soruyorum sizlere, bu okuduğum sözleşmenin kısa bir bölümü; bunun gibi pek çok şiddeti önlemeye ve şiddetin karşısında kadını korumaya, suçluyu en ağır şekilde cezalandırmaya yönelik bir sözleşme ortadan kaldırılıyorsa ve kaldırıldığı tarihten bu yana kadın cinayetlerinde, çocuk tecavüzlerindeki sayı günden güne artıyorsa tüm bunlardan yola çıkarak kadın cinayetlerinin politik bir yönü olduğunu söylemenin nesi anlaşılmıyor? Hep başka yerlere çekiliyor? İstanbul Sözleşmesi yerine geçebilecek düzeyde kadını şiddete karşı koruyan 6284 sayılı yasanın varlığından rahatsız olan ve meclise girer girmez bu yasanın kaldırılması gerektiğini savunan siyasi partiler birilerinin desteğiyle o meclise giriyorsa bu ülkede, kadın cinayetlerinin politik olduğunu söylemek zorundayız elbette.” dedi.

yürüyüş4
“Cezalar caydırıcı değil”
Ay, açıklamasının devamında şu ifadeleri kullandı:
“Önce yasalarla kadını, çocuğu koruyacaksın sonra da failleri caydırıcı cezalarla cezalandıracaksın ve tabi ki eğitimle de cinsiyet eşitliğini topluma kavratacaksın. Tüm bunları yapmak bizim elimizde değil de devlet organlarına bağlıysa yapılmadığı takdirde bunların politik bir durum olduğunu ifade etmenin yanlış olan tarafı nedir? Katillerin korunmadığı, katliamın engellendiği bir ülkede yaşamak istiyoruz. Her sabah acaba bugün kaç kadının katledildiği haberini duyacağız diye güne başlamak istemiyoruz. Uzaktaki kız çocuğumuzun başına bir iş gelmeden evine, yurduna sağ salim ulaşıp ulaşmadığı endişesiyle yaşamak istemiyoruz. Sokaklarında özgürce istediğimiz saatte güvenle dolaşacağımız şehirler kurmak istiyoruz. Bebek ve tecavüz kelimelerinin aynı cümle içinde geçmediği bir ülkede yaşamak istiyoruz. Kadın ve çocuk katillerinin tecavüzcülerinin hiçbir hafifletici sebeple cezasının bilmem kaç oranında düşürüldüğü cümlelerini duymak istemiyoruz. Kutsal aile kavramının yerle bir olduğu, en son Narin olayında ve Sıla bebek olayında gözler önüne serilmiştir. Biz Kutsallaştırılacak şeyin aileden önce bireyin hakları ve özgürlükleri olmasını ve en kutsal değerin yaşam hakkı olmasını, devletin de bu yaşam hakkının en büyük güvencesi olmasını istiyoruz. Bu insani isteklerimizi gerçekleştirmek bizim elimizde olan şeyler mi yoksa politik çözümlerin sağlayacağı şeyler mi? İşte bu taleplerimiz için adım atmayanların karşısında söyleyeceğimiz tek bir gerçek var bu cinayetler önlenemiyorsa politik çözümler bulunmuyorsa kadın cinayetleri politiktir. Tüm bunların yanı sıra bizim de bireysel olarak yapacaklarımız var elbette. Merak etmeyin her şeyi devletten bekliyor değiliz. Öncelikle biz kadınlar… Yaşamı kuran yaşamı doğuran biz kadınlar olarak erkek çocuklarımızı yetiştirirken kurduğumuz her bir cümleyi özenle seçmeliyiz diyoruz. Değişim dilde başlar çünkü oğullarımıza her şeyden önce karşı cinse saygı duymayı öğretmek zorundayız. Bir kadının onu reddetme hakkı olduğunu, bir kadının sahibi olamayacağını, istemiyorum diyen kadının istemediği şeyi yapmaması gerektiğini öğretmek zorundayız. Rahat davranan bir kadının aranan kadın olmadığını, bir kadının etek boyunun kararının sadece o kadına ait olduğunu anlatmak zorundayız. 

yürüyüş5
Farkında değiliz belki ama bebekliğinden itibaren erkek çocuklarının erkekliğini yücelten kişilerin babalardan çok anne, anneanne veya babaanneler olduğunu söylüyor uzmanlar. Kız çocuklarının bulunduğu bir ortamda erkek çocuğa sana hangisini alalım diyen bir ebeveyn bunun bir şaka olduğu algısıyla davranırken erkek çocuğun bilinçaltında istediğimi alabilirim gibi bir hakkı olduğu duygusu gelişiyor. Daha pek çok yanlışımızdan dolayı yücelttiğimiz erkek çocuk algısı ile erkek egemen anlayışın ateşini körüklüyoruz. Hayat bizden başlıyor sevgili kadınlar o hayata şekil vermek gibi bir sorumluluğumuz var elbette. Biz nasıl bir erkekle hayatımızı sürdürmek istiyorsak erkek çocuklarımızdan da öyle bir birey yaratmalıyız. Yarın bir gün bir kız annesinin gözyaşının sebebi olmak istemiyorsak erkek çocuklarımızı bir kadını elde etmek yerine onun yüreğini kazanmak algısıyla büyütmeliyiz. 
Kız çocuklarımızı yetiştirirken de kadın olduğu için ne kadar müthiş bir güce sahip olduğunu anlatmalıyız ona. Kadın olduğu için kendini güçlü hissetmeli ezik değil. Başarılı bir erkeğin arkasındaki kadın olmaktansa onun yanında yürüyen yol arkadaşı olmayı tercih etmesini söylemeliyiz sık sık. Gittiği yere, ,giydiği kıyafete, görüştüğü insanlara, yaşam şekline müdahale eden erkeklerden uzak durması gerektiğini, seven erkek kıskanır cümlesini hayatından çıkartması gerektiğini anlatmalıyız bıkmadan. Sahiplenilecek bir varlık olmadığını, sahip çıkılmaya ihtiyacı olmadığını gösterecek güçte bir kadın olarak yetiştirmeliyiz kızlarımızı. Ben inanıyorum ki bu alanda olan tüm kızlarımız bu saydığım özelliklere sahipler. Sahipler ki buradalar. Onların sayılarını çoğaltmak zorundayız.

yürüyüş6
Sevgili kadınlar öfkemiz büyük ama bu öfkeyi doğru bir yöne yöneltmek için biz birbirimizin yurdu olmak zorundayız. Birbirimizle dayanışma içinde olmak zorundayız sevgili kadınlar. Biri bir başka kadının etek boyunu, dekoltesini mi eleştirdi veya taktığı türbana mı laf etti önce biz dikilmeliyiz karşısına önce biz savunmalıyız o kadın arkadaşımızın tercihlerini. Kimsenin yaşam şeklimize, açıklığımıza, kapalılığımıza, yediğimize, içtiğimize, inancımıza, inançsızlığımıza, dilimize, ırkımıza doğum yapma şeklimize, doğurmama tercihimize, yapacağımız çocuk sayısına, evleniyor olmamıza, evliliği tercih etmememize karışma hakkı olmadığını önce biz söylemeliyiz. Bu toplumsal baskı altında, bu erkek şiddetinin sarmalında birbirimizi iyileştirmenin en iyi yolu birbirimizin yurdu olmayı başarabilmektir. Kadınız ve yeryüzündeki yaşamı yaratanız. Bu sebeple çok güçlüyüz. Her şey bizimle başladığı gibi bu erkek egemen anlayışın sonunu da biz kadınlar getireceğiz ve her zaman olduğu gibi son sözü de biz söyleyeceğiz. Susmuyoruz, korkmuyoruz itaat etmiyoruz. Dayanışma yaşatır, yaşasın kadın dayanışması!”

yürüyüş3

Editör: Aleyna SARIGÜL MERT