ARTVİN

“Tarihçiliğimizde yeni ufuklar açmıştır”

Artvin Çoruh Üniversitesi ve Türk Tarih Kurumu birlikteliğinde düzenlenen İktisat Tarihi alanında yaptığı çalışmalarla tanınan Tarihçi Mehmet Genç Anısına Osmanlı Tarihi Sempozyumu başladı

Abone Ol

Sempozyumun açılış merasiminde, Artvin Çoruh Üniversitesi’nin Rektörü Prof. Dr. Mustafa Sıtkı Bilgin açılış konuşmasını gerçekleştirdi.

Rektör Bilgin, Mehmet Genç’in Osmanlı İmparatorluğu’nun iktisat ve sosyal tarihi alanında yaptığı ilmi çalışmalar ile şüphesiz tarihçilikte yeni ufuklar açmış olduğunu ifade ederek, “Türk ve Osmanlı tarihçiliğinin küresel ölçekte bilinmesini sağlamış ve arkasından gelen her Osmanlı tarihçisini derinden etkilemiştir” dedi.

Mehmet Genç anısına düzenlenen bu konferansın birçok meslektaşının ufuk açıcı yeni fikirler edinerek ayrılacağı, yeni bilgiler üretme kapasitesini geliştireceği ve nihai aşamada ortaya çıkartacakları yeni bilgiler ile Osmanlı ve Türk tarihçiliğine katkıda bulunacakları bir etkinlik olmasını umduğunu belirten Rektör Bilgin, “Bunu başarabilirsek konferansı tam anlamıyla Mehmet Genç’in anısına gerçekleştirmiş olacağız. Hocamıza rahmet diliyorum, mekânı cennet dostları alimler olsun” ifadelerine yer verdi.

Konuşmasının devamında Mehmet Genç’in hayatını anlatan Rektör Bilgin, şunları söyledi:

“Aslen Artvin Arhavili olan Mehmet Genç hocamız, ilk öğrenimini Arhavi’de orta okulu Hopa’da okuduktan sonra genç yaşında Artvin’den ayrılmış, Haydarpaşa Lisesi’nden mezun olduktan sonra Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’ne katılmış ve burada Mete Tunçay, Cemal Süreya, Sezai Karakoç, Mehmet Şevket Eygi, Taner Timur gibi birçok farklı akademik çevreden isimlerle tanışmış ve dostluk kurmuştur. Bu dostluklar uzun yıllar devam etmiştir. Mehmet Genç bu dostluğunun uzun sürmesini “her zaman çok rahat ve çok verimli tartışmalar geçirdik, çok değişik fikirlerde olmamıza rağmen hiç tatsızlık çıkmazdı” diyerek açıklar.

Mülkiye’den mezun olduktan sonra kısa bir süre kaymakam vekili olarak çalışan Mehmet Genç 1961 yılında İstanbul Üniversitesi’nde tarihçiliğimizin en önemli isimlerinden Ömer Lütfü Barkan’ın başında bulunduğu İktisat Tarihi kürsüsüne asistan olarak girmiş ve “Sanayi Devrimi’nin Osmanlı Sanayisine Etkisi” isimli tezi için uzun yıllar sürecek çalışmalara başlamıştır. Tezini Fransızca kaynakları merkeze alarak, seyahatnameler, raporlar ve ikincil kaynaklar ile yazabileceğini düşünen Mehmet Genç birkaç sene içinde bu kaynakların yetersizliğini fark etmiş ve 1966 yılında, ebediyete intikal edene kadar hiç ayrılmayacağı Osmanlı arşivlerine girerek Osmanlı arşiv geleneği ile tanışmıştır.

Mehmet Genç, vefatından çok kısa bir süre önce verdiği bir röportajda üniversiteyi başlıca iki fonksiyona sahip kurumlar olarak tanımlar. Bunlardan ilki mevcut bilgilerin alanını genişleterek yeni bilgi elde etmek yani araştırmalar yapmak, ikincisi ise oluşan bilgi stokunun öğrencilere aktarılması bir diğer deyişle öğretim yapmaktır. Batı dışındaki üniversitelerin araştırma kısmına gerekli zamanı ayıramadığını bunun yerine Batı’da oluşan bilgi stokunu tercümeler yoluyla transfer ederek öğrencilerine aktarmayı seçtiğini belirtir. Bu açıklama aslında Mehmet Genç’in neden elindeki kaynaklar ile doktora tezini bitirmek yerine uzun yıllar sürecek Osmanlı Arşiv serüvenine başladığını da göstermektedir. Onun için öncelik, Batı’da oluşan bilgi stokunu tercüme yoluyla transfer etmek değil, kapsamlı araştırmalar yoluyla Osmanlı iktisat tarihi üzerine evrensel bilgi üretmek ve bu bilgiyi Batı’da oluşan bilgi stoku ile karşılaştırmalı şekilde öğrencilerine aktarmaktır.  

Osmanlı arşivlerinde yaptığı detaylı araştırmalar sonucunda ortaya çıkardığı başlıca eseri olan “Osmanlı İmparatorluğu’nda Devlet ve Ekonomi” isimli kitabı bu çabanın ürünüdür. Uzun yıllara dayanan yeni bilgi üretme çabası ile ortaya konan bu çalışmada İmparatorluğun iktisadi zihniyet dünyası ortaya çıkarılmıştır. Mehmet Genç’in tüm tarihçilere yol gösterici şekilde tanımladığı İaşecilik, Gelenekçilik ve Fiskalizm ilkeleri Osmanlı İmparatorluğu’nun 18. Yüzyılda Batı Avrupa’da ortaya çıkan kapitalist iktisadi düşünce sistemini neden hızlıca benimsemediklerini göstermiştir. Aynı zamanda, Osmanlıların Osmanlı refahını kurmak adına İmparatorluk unsurları içinde yaşayan teba’asını kıtlık, fiyat dalgalanması ve karaborsa gibi tehlikelerden koruyarak istikrarlı şekilde iaşe sağlamalarını, Kanun-i Kadim’den olagelene aykırı iş yapmama düsturu ile geçmiş örneklere sıkı sıkıya bağlı olmalarını, yeniliği kanun-i kadime yani Osmanlı geleneksel düşünce dünyasına aykırı düşmeyecek ise kabul ettiklerini, ve yüzyıllar boyunca oldukça ihtiyatlı biçimde mali politikalar üreterek İmparatorluğun gelir ve giderlerini dengede tutma çabalarını ortaya çıkarmıştır. Osmanlı iktisadi dünyasının bu üçlü sac ayağı Mehmet Genç’in tanımı sonrası ortaya çıkmış, dünya tarihçiliğinde Osmanlı İmparatorluğu’na hak ettiği yerin verilmesini sağlamıştır. Bununla beraber o güne kadar ekonomik stagflasyon olarak görünen Osmanlı mali düzenindeki sabit durumlardan vergi toplama sürecinin aslında kayd-ı hayat şartı ile Malikane Sistemi’ne dönüştüğünü, mali borçlanma sürecinin ise Esham ile iç borçlanma şeklinde dönüştüğünü belirterek Osmanlı maliyesinin iç dinamiklerini ve Kanun-i Kadim içinde kalarak düzenli olarak dönüştüğünü açıklamış, Batı Avrupa’nın kapitalist gelişme olarak tanımladığı iktisadi düzenin çeperinde duran Osmanlı İmparatorluğu’nun da Kanun-i Kadim’e bağlı kalarak iktisadi dünyasını dönüştürme çabası içinde olduğunu, iktisadi zihniyet dünyasında herhangi bir durgunluk olmadığını da göstermiştir.

Mehmet Genç’in araştırmaya verdiği önem sonucunda ortaya çıkardığı yeni bilgi stoku, Batı’dan alınan bilgi stokunun Türkiye’de aktarılması sürecini tersine çevirmiş, Türkiye’de uzun araştırmalar sonucunda ortaya çıkmış bilgi stokunun Avrupa ve Amerika üniversiteleri başta olmak üzere birçok üniversitede Osmanlıların iktisadi ve sosyal yapısını anlamak üzere transfer edilmiştir.  Bu durum sadece Mehmet Genç’e uluslararası tanınırlık sağlamamış, Osmanlı tarihi araştırmalarına da uluslararası alanda daha fazla önem verilmesini sağlamıştır. Mehmet Genç bu çalışmaları sayesinde birçok üniversiteden davet almış, 1990 yılında Washington University bünyesinde bulunan The Center for the Study of Islamic Societies and Civilization Merkezinde Misafir Öğretim Üyesi olarak bulunarak çalışmalarını Amerika Birleşik Devletleri’nde bulunan Osmanlı tarihçileri ile paylaşmaya ve tartışmaya devam etmiştir.

Mehmet Genç’i tüm bu akademik çalışmalarının yanında önemli kılan bir diğer özelliği davet edildiği neredeyse her konuşmaya icabet etme çabası ile Osmanlı Medeniyetini üniversite dışı toplantılar ve seminerler ile de anlatma arzusudur. Yıllar boyunca başta İstanbul Üsküdar’da bulunan Altunizade Kültür ve Sanat Merkezi olmak üzere İstanbul’un birçok ilçesinde halkın katılımına açık seminerlere katılmış, farklı yaş ve sınıftan binlerce insanla doğrudan diyalog kurarak Osmanlı Medeniyetinin önemini anlatmıştır. Bu toplantılara öğrencileri ve meslektaşları ile katılmayı da ihmal etmeyen Mehmet Genç ürettiği bilgi stokunu sadece Yüksek Öğretim kurumları içinde değil, ulaşabildiği tüm kamusal alanlarda kitleler ile paylaşarak öğretimi yaygınlaştırmış, ilmi tarihçiliği istifade etmek isteyen herkesin hizmetine sunmuştur. Şüphesiz bu durumda Mehmet Genç’in Arhavi’den Arşivlere uzanan hayat hikayesinde karşılaştığı çok farklı düşünce dünyasına sahip insanlarla kurduğu iletişimin payı vardır. O zariflerin piri olarak tanınmış, her kim ile tanışmışsa zarafeti, tevazu sahipliği ve ilme verdiği büyük önem ile etki altına almış, ilmi ile amil olmuştu.

Mehmet Genç’in tarihçiler için açtığı yol başta öğrencileri olmak üzere birçok Osmanlı tarihçisi tarafından takip ediliyor. Onun Osmanlı iktisat ve sosyal tarihi hakkında verdiği cevaplardan daha önemli olan sorular üretme biçimi, arşiv belgelerini iktisat ve tarih ilminin yazılı kaynakları ile mükemmel biçimde harmanlama yöntemi onu takip eden tarihçilere ilham kaynağı olmaya devam ediyor. Her zaman da olacaktır. Bu yüzden Osmanlı medeniyetinin tam anlamıyla kavranması ve anlaşılması için Mehmet Genç’in çalışmaları yol gösterici olmaya devam edecektir. Fakat bu Mehmet Genç’in çalışmalarını yalnızca iltifat ile değerlendirmek yoluyla değil, tenkit yöntemiyle geliştirmeyi de gerektirmektedir. Mehmet Genç’in kendi çalışmaları hakkında yapılan bir toplantıda sunduğu “Yaptıklarım Yapacaklarımın Yan Ürünüdür” isimli bildirisinde söylediği şu sözler onun ilmi çalışmalara bakış açısını da açıklıkla göstermektedir.

“Buraya gelirken dört kişi olacak diye biliyordum. Malum dört kişi İslam anlayışına göre cenaze gömmenin asgari ekibidir. Son anda beşe çıkarılmış olması ekibin gömme liyakatini güçleştirmiyor, aksine güçlendiriyor. Henüz ölmediğime göre, korktuğum diri diri gömülmekti. Entelektüel alimlerden, doğrusu, bu da beklenirdi. Hakkımda iyiliklerden oluşan konuşmalarla yetinselerdi, bu herhalde gömme törenidir diye düşünecektim. Ama böyle yapmadılar. Şüphesiz büyük iltifatları da ihtiva eden tahlil ve yorumlarına tenkitlerini de eklemeyi ihmal etmediler. Bunlardan ufuk açıcı birçok yeni fikirler edindiğimi itiraf etmeliyim.”.

Ayşe ÖZDER