KESK, Hopa Parkında ekonomik zorluklar ve yoksulluğun artmakta olduğu bir dönemde, kamu emekçilerinin sesini duyurmak ve çözüm önerilerini paylaşmak amacıyla bir araya geldi.
KESK, basın açıklamasında özellikle son yıllarda artan yoksulluğa dikkat çekti. Konfederasyon yetkilileri, ekonomik eşitsizliklerin derinleştiği bu dönemde, kamu emekçilerinin de giderek zorlu bir yaşam mücadelesi verdiğini vurguladı. Açıklamada, ekonomik adaletin sağlanması için atılması gereken adımlar üzerinde duruldu. Asgari ücretin insanca yaşam koşullarını karşılayacak seviyeye yükseltilmesi, vergi adaletinin sağlanması ve sosyal güvenlik sisteminin güçlendirilmesi gibi talepler dile getirildi. KESK, tüm kamu emekçilerini ve toplumun diğer kesimlerini yoksulluğa karşı mücadelede birlik olmaya davet etti. Dayanışmanın ve ortak hareket etmenin önemine vurgu yapılarak, toplumsal eşitsizliklerin üstesinden gelinmesi için birlikte çalışmanın gerekliliği ifade edildi.
Basın açıklamasında, KESK'in yoksulluğa karşı mücadelesinde izlenecek stratejiler ve yapılacak etkinlikler hakkında da bilgi verildi.
KESK Hopa Şubesi adına basın açıklamasını okuyan Onur Baltacıoğlu, şu ifadelere yer veri; “Bütçe görüşmeleri devam ederken 4 Kasım Pazartesi günü ekim ayı enflasyon verileri açıklandı. TÜİK verilerine göre enflasyon Ekim’de aylık %2,88 artarken yıllık enflasyon %48,58 oldu. Bilindiği üzere iktidar bir önceki Orta Vadeli Programda enflasyon hedefini %33 olarak açıklamıştır. Her zamanki gibi bu hedefin tutmayacağı görülünce daha 2 ay önce, Eylül ayında hedef %41,5 olarak revize edilmiştir. Buna rağmen iktidar sözcüleri hedeflediklerinin 7 puan üzerinde olan rakamları gösterip “Enflasyonda düşüş trendi sürüyor!” diyor. Birileri de 4 aylık enflasyon oranının %12,06 olmasından hareketle hiç utanmadan “Müjde memura şimdiden %1,87’lik enflasyon farkı doğdu” manşetleri atıyor.
Öncelikle bu sanal veriler üzerinde artık uzun uzun değerlendirme yapma gereği kalmamıştır. Bu yüzden sadece TÜİK verisi deyip geçiyoruz. Çünkü çarşıda, pazarda, mutfakta yaşadığımız gerçek enflasyonun TÜİK rakamlarının en az iki katı olduğunu herkes zaten biliyor. Nitekim bağımsız iktisatçılar tarafından kurulan Enflasyon Araştırma Grubu’nun (ENAG) dün açıkladığı veriye göre yıllık enflasyon %89,77 olmuştur.
Öte yandan enflasyon birilerinin düşüyor demesi ile düşmez. Enflasyonun düşme trendine girebilmesi için aylık oranların negatife dönüşmesi şarttır. Ancak sahte TÜİK verilerine göre bile enflasyon düşmemiş, sadece baz etkisi ile artış hızı yavaşlamıştır. Enflasyon son dört aydır daha düşük oranlarla da olsa artmaya devam etmektedir.
Kaldı ki Türkiye bu sahte enflasyon oranı ile bile OECD ülkeleri içinde enflasyon sıralamasında açık ara öndedir. OECD yıllık enflasyon ortalaması %5’tir. Türkiye TÜİK verilerine göre dahi OECD enflasyon ortalamasını 10’a katlamaktadır. Türkiye’de sadece bir ayda yaşanan enflasyon OECD üyesi pek çok ülkenin yıllık enflasyon oranın üzerindedir. Takla attırılan TÜİK rakamlarına göre dahi konut enflasyonu %90’’a, eğitim enflasyonu %94’’e ulaşmıştır. “Memura şimdiden %1,87’lik enflasyon farkı doğdu” diyerek utanmadan müjde haberleri yapanlara gelince; belki gözlerinden kaçmıştır! Hatırlatalım. TÜİK dün iki önemli veri daha açıklamıştır.
Buna göre, On iki aylık ortalama enflasyon %62,02, Yeniden Değerleme Oranı ise %43,93 olmuştur. Bu oranların anlamı şudur. Bu ay kira kontrat süresi dolanların kiralarına %62,02 zam yapılacaktır. Yani bugün 40 bin TL maaş alan ve ev kirası 20 bin TL olan bir kamu emekçisi gelecek aydan itibaren 32 bin 404 TL kira vermeye başlayacaktır. Bu durumda Kasım ve Aralık aylarında maaşında bir artış olmayacağına göre maaşının %81’i kiraya gidecektir.
İyimser bir tahminle, varsayalım ki kamu emekçilerinin maaşı 2025 Ocak itibari ile %6 toplu sözleşme artışı ve enflasyon farkı ile birlikte %12,5 artmış olsun.
Bu durumda örneğimizdeki kamu emekçisinin 2025 Ocak itibari ile yeni maaşı 45 bin TL olacaktır. 2024 Eylül’de maaşının yarısını (%50 sini) kiraya ayıran söz konusu kamu emekçisi 2025 Ocak’tan itibaren maaşının tam %72’sini kiraya ayırmak zorunda kalacaktır. Geri kalan 12 bin 596 TL ile faturalarını ödemeye, mutfak, ulaştırma, sağlık gibi diğer temel ihtiyaçlarını karşılamaya çalışacaktır.
Diğer taraftan Yeniden Değerleme Oranının %43,93 olması ise önümüzdeki yıl vergi, harç ve cezalara bu oranda yani %43,93 oranlarda zam yapılması demektir.
Üstelik TBMM’de görüşülen 2025 bütçe teklifi bordrolulardan başta ücretlerinden kaynakta peşin peşin kesilecek gelir vergisi olmak üzere alınacak vergilerin bu oranın da üzerinde arttırılacağını göstermektedir.
2025 bütçe teklifine göre:
• Bordroluların ücretlerinden adaletsiz dilimlere kesilen tutarlardan oluşan Gelir Vergisi bir önceki yıla göre %79 arttırılmaktadır. Attığımız her adımda ödediğimiz dâhilde KDV %81, ÖTV ise %51 arttırılmaktadır. Karlarını katlayan bankaların yaptıkları her işlemle bize yansıttıkları Banka ve Sigorta Muameleleri Vergisi (BSMV) %154 artırılmaktadır.
Buna karşın aralarında devasa bankaların, holdinglerin, şirketlerin yer aldığı, 1 milyon 100 bin mükellefin ödediği kurumlar vergisi ise bir önceki yıla göre sadece %28 arttırılmaktadır. Ayrıca sermayeden, patronlardan toplanması gereken 2 Trilyon vergiden muafiyet ve istisnalarla vazgeçilmektedir. Buna da “vergi harcaması” denmektedir.
Öte yandan iktidarın “bütçeden aslan payını eğitime ayırdık, sağlık bütçesini artırdık, çalışanlarımızı enflasyona ezdirmedik” söylemleri safsatadan ibarettir. Bilindiği üzere “Kamuda Tasarruf paketi” ile 3 yıl boyunca bütçeden yatırıma ayrılan payın %15, mal ve hizmet alımı için ayrılan payın ise %10 azaltılacağı zaten 6 ay önce açıklanmıştır. 2025 bütçe teklifinde bu hedeflerin çok daha ötesine geçilmiş, bütçeden personele ve SGK prim giderlerine ayrılan paylar da azaltılmıştır.
Dolayısıyla bizlerden alınacak vergilerden oluşan bütçede gerçek aslan payı faize, muafiyet, istisnalarla, hazine garantileri ile patronlara, savunma ve güvenlik adı altında silah tekellerine, son 10 yılda personel sayısı %132 arttırılan bütçeden 6 bakanlıktan daha fazla payı kapan Diyanet İşleri Bakanlığına ayrılmaktadır. Bu duruma daha ayrıntılı bakacak olursak, TBMM’de görüşmeleri devam eden 2025 Bütçe teklifinde: Bakanlıklara ayrılan ödeneklerin ortalama %80’inini personel giderleri ve söz konusu kamu personelinin devlet tarafından karşılanan SGK prim giderleri oluşturmaktadır. Bu giderlere literatürde “devletin tekerlerinin dönmesi için yapılması gereken zorunlu giderler” denilmektedir.
Ancak söz konusu “tekerler” uzun süredir çalışanlara sanal TÜİK enflasyonu üzerinden yapılan ücret artışları üzerinden yani düşük ücretler, fazla iş az personel, angarya çalışma, düşük mesai ücretleri üzerinden döndürülmektedir. Dolayısıyla personel giderlerine bütçelerden ayrılan pay gittikçe düşmektedir. Maaş ve ücretler düşük tutulduğu, son iki yıldır kamu emekçilerine “ilave seyyanen ödenek” adı ile bugün itibari ile 14 bin 500 TL civarında olan tutardan da sigorta primi kesilmediği için SGK pirim giderlerine bütçeden ayrılan pay da gittikçe düşmektedir. Nitekim resmi verilere göre kamu personeli sayısı son 10 yılda ortalama %45 artmıştır. Buna rağmen personel giderleri artı Devlet SGK prim giderlerinden oluşan zorunlu giderlerin payı son 10 yılda %30,3’ten %26,5’e düşmüştür.
Öte yandan iktidar SGK’ya aktarılan kaynaklardan, özellikle son dönemlerde her fırsatta EYT yükünden dem vurmaktadır. Ancak son 10 yılda emekliklerin sayısı %40 artmasına rağmen SGK transferleri bütçeden ayrılan pay %18,3’ten %12,4’e düşmüştür. Buna karşın aynı dönemde bütçeden faize ayrılan pay %9’dan %13,2’ye çıkmıştır. 2025 Bütçe teklifinde faize ayrılan tutar bir önceki yıla göre %55 artırılırken kamu yatırımları için 2024 bütçesinde 1 Trilyon 593 TL olan tutar 24 milyar azaltılarak 1 Trilyon 569 Milyar liraya indirilmektedir.
Bütçe giderleri içinde artmayan tam tersine azalan tek kalem kamu yatırımlarıdır. Toplam bütçe giderleri bir yıl önceye göre %33 artarken kamu yatırımlarında bir yıl önceye göre 24 Milyar azalma olacaktır. Böylece bir yıl önce bütçe giderlerinin %14,4’üne denk gelen kamu yatırımları bir yıl sonra %10,65’e indirilmektedir. “Kamuda Tasarruf” adlı paket açıklandığında KESK olarak “iktidar bu paketle önümüzdeki üç yıl yeni kamu hastanesi, okul, kreş yapmayacağım, ambulans, iş makinası almayacağım” diyor demiştik. 2025 bütçesi tam da bu durumu teyit etmektedir.
Sadece geçen yılki oran korunsaydı 2025 bütçesinden kamu yatırımlarına ayrılan tutar 2 Trilyon 62 Milyar TL olacaktı. İktidar yeni hastane, kreş, kamu binası yapmamak, ambulans iş makinası almamak adına kamu yatırımlarından 493 Milyar TL “tasarruf etmeyi” bunun yerine vergilerimizi yeni doğan çetelerini yaratan özel sektöre, patronlara aktarmayı tercih etmektedir. Özetleyecek olursak 2025 bütçe teklifine göre toplanacak her 100 TL verginin: 18 TL’sinden sermayeye, patronlara tanınan muafiyet ve istisnalarla vazgeçilmektedir. 17,5 TL’si doğrudan faize gidecektir. En az 15 TL’si “savunma ve güvenlik harcamaları” adı altında silah tekellerine gidecektir. En az 2 TL’si parası halkın cebinden alınan hazine garantileri ile karşılanan, kur farkı eklenen Kamu Özel İşbirliği (KÖİ) projelerine gidecektir. Yani hizmet alsak da almasak da Şehir Hastanelerinin, yol, köprü, tünel, havalimanı müteahhitti olarak bilinen 5’li çetenin cebine gidecektir. Ödeyeceğimiz vergiler, harçlar, cezalar ortalama %50-%60 bandında artırılacaktır. Buna karşın kamu emekçilerinin maaşlarında Ocak 2025 itibari ile yapılacak artış %6’da kalacaktır.
Devletin resmi ajansı Anadolu Ajansının yaptığı “müjde” haberine göre kamu emekçileri olarak mevcutta saat başı 10 lira 10 kuruş olan fazla çalışma ücretimiz yani mesai ücretimiz 2025'ten itibaren %26,7 artışla 12 lira 80 kuruşa yükselecektir.
Bu yıl temmuzda artış yapılmayan, iki çalışandan birinin cebine giren asgari ücrette yapılacak artışın %25 sınırlanması hedeflenmektedir. Özetin özeti; bütçenin tüm yükünü bordrolulara, yoksullaştırılan halka yıkan, Aslan payını ise faizden, ranttan beslenen bir avuç kan emiciye, sermayeye, patronlara, 5’li çeteye, silahlanmaya, ayırmayı hedefleyen bir bütçe ile karşı karşıyayız. 4 kişilik bir ailenin tüm bireyleri asgari ücretle çalışsa dahi hane gelirinin yoksulluk sınırının altında kaldığı bir ülkede, Her 4 emekliden 1’nin kök maaşının en düşük maaş olan 12 bin 500 TL’nin altında kaldığı, ancak hazine yardımı ile 12 bin 500 TL’ye tamamlandığı bir ülkede,
14.500 TL tutarındaki emekliliğe yansıtılmayan ilave seyyanen ödenek dâhil ortalama kamu emekçisi maaşının yoksulluk sınırının yarısına indiği bir ülkede, Ortalama kamu emekçisi emeklisi maaşının çoktan açlık sınırının altında kaldığı bir ülkede
Emek düşmanı, sermaye dostu bütçeyi kabul etmemek mümkün değildir. Biz emekten yana, halktan yana bütçe istiyoruz. Öncelikle bütçe hakkımızın önündeki engellerin kaldırılmasını,halkın, emekçilerin bütçe süreçlerine etkin katılımının sağlanmasını istiyoruz.
Kamu hizmetlerine ve yatırımlarına bütçeden ayrılan payın artırılmasını, piyasalaştırılmasına, tasfiyesine ve özelleştirme soygununa son verilmesini istiyoruz. Toplumsal cinsiyete duyarlı bir bütçenin hayata geçirilmesini,kadınların güvenceli istihdamının arttırılmasını, kadınları şiddetten koruyacak kamusal hizmetlerin genişletilmesini istiyoruz. Vergide ve ücretlerde adalet istiyoruz. Bunun için; tükettiğimiz her şeyden alınan KDV, ÖTV gibi tüm dolaylı vergilerin düşürülmesini, Gelir vergisi birinci dilim oranının %15 ten %10’a düşürülerek, yoksulluk sınırına kadar olan maaşların-ücretlerin birinci vergi diliminde sabitlenmesini, Kar, faiz ve servet gelirlerine tanınan ayrıcalıkların kaldırılmasını, belli bir servet düzeyinin üzerindeki zenginlerden servet vergisi alınmasını, Vergilerimizden oluşan bütçeden alıp Kamu Özel İş birliği (KÖİ) projelerine, Kur Korumalı Mevduat (KKM) sistemine aktarılan Hazine garantilerine son verilmesini, Vergilerimizin, ülkenin kaynaklarının güvenlikçi politikalara, silahlanmaya değil; istihdamın, üretimi arttırılması, yoksulluğun ve işsizliğin önlenmesi, adaletin, barışın ve demokrasinin tesis edilmesi için kullanılmasını istiyoruz. Maaşlarımızdaki kayıpların karşılanmasını; en düşük kamu emekçisi maaşının kira, aile, yakacak yardımları ile yoksulluk sınırının üzerine çıkarılmasını istiyoruz. Sözleşmeli, taşeron, ücretli, vekil gibi hür türlü güvencesiz istihdama son verilmesini, tüm kamu emekçilerinin güvenceli-kadrolu istihdam edilmesini istiyoruz. Bunun için KESK olarak “Geçinemiyoruz! Yoksulluğa Karşı Mücadelede Birleşiyoruz!“ şiarı ile üç haftadır tüm yurtta işyerlerinde, kent meydanlarında bir kampanya örgütlemeye çalışıyoruz. Kamu emekçisinden işçisine, asgari ücretlisinden emeklisine, çiftçisinden kadınlarına, gençlerine kadar halkın ezici çoğunluğunun haklarına yönelik saldırı dalgasına karşı birleşik ve ortak bir mücadeleyi örmek için çaba sarf etmeye devam edeceğiz. “Bu düzene, yoksulluğa, sefalete itirazım var” diyen tüm emekçilere, vatandaşlara bir kez daha sesleniyoruz. Emeğimizi hedef alan saldırıların dalga kıranı bizleriz. Emeği, alın teri ile geçinenler, ezilenler olarak dünyanın en büyük çok sesli korosu bizleriz. Tarihin sayfaları omuz omuza verdiğimizde karşımızdakileri kumdan kalelere dönüştürdüğümüz örneklerle doludur. Gelin; insanca yaşamaya yetecek bir ücret, adil bir vergi sistemi, halk için emek için bütçe, güvenceli iş, güvenli gelecek için omuz omuza verelim.
30 Kasım 2024 Cumartesi günü Ankara’da gerçekleştireceğimiz Merkezi Mitingimizde emeğin kürsüsünü birlikte kuralım.”