Diyetisyen Tekin,  insanlığın tarih boyunca ilk hedefinin açlığın önüne geçmek yani hayatta kalmak olduğunu belirtti. 

Beslenmenin tüm gereksinimleriyle oldukça kompleks bir davranış olduğunu kaydeden Tekin,  “Kandaki glukoz seviyesinin düşmesi ve serbest yağ asidi seviyesinin yükselmesi sonucu ortaya çıkan öfke hissi ve buna bağlı olarak oluşan besin tüketme isteği homeostatik açlık olarak tanımlanmaktadır” dedi.

Hedonik açlığı tanımlayan Tekin, “Biyolojik ihtiyaç olmadan, besinlerin tadı, kokusu ve diğer duyusal özellikleri nedeniyle iştahta meydana gelen artma ve besini tüketirken alınan zevk ile ilişkili olan açlıktır” dedi.

Hedonik beslenmenin temelinde yer alan konunun besinin görülmesi ya da koklanması, yemek yiyen insanları görme, reklamlar gibi çevresel(dış) tetikleyiciler ya da stres varlığı, duygu durumu veya ödüllendirici deneyimler gibi duygusal (iç) tetikleyiciler olduğunu kaydeden Tekin şunları söyledi:

Patika Yürüyüş Kulübü ile Kışa Merhaba Patika Yürüyüş Kulübü ile Kışa Merhaba

“ARTAN BESİN TÜKETİMİ OBEZİTEYE NEDEN OLMAKTADIR”

“Bazı bireyler daha duyarlı ve daha fazla besin tüketme eğiliminde olabilirlerÖzellikle hafif şişman veya obez bireylerde bu durum dahasık ve yoğun bir şekilde görülmektedir. Aynı zamanda hedonik açlığa verilen yanıtın, kadınlarda erkeklerden daha güçlü olduğu bilinmektedir. Besinlere karşı verilen hedonik yanıtın, kalıtsal bir özellik olabileceği de söylenmektedir. Birçok kişi hedonik açlık sorunu ile karşılaşmış olsa da bazı bireyler çevresel uyaranlara karşı daha hassastır. Bireylerin sosyal ve çevresel  özellikleri, besin istekleri, benlik saygısı, dürtüsellik, psikolojik hastalıklar gibi birçok faktör hedonik açlığı etkileyebilir. Hedonik açlığa bağlı olarak enerji ve şeker içeriği yüksek besinlerin sık sık ve fazla miktarlarda tüketilmesi; obezite, diabetesmellitus, kardiyovasküler hastalıklar ve birçok hastalığı beraberinde getirmektedir. Konusunda eğitimli ve profesyonel uzmanlar tarafından doğru yönlendirme ile bireylerin beslenme alışkanlıklarının düzeltilmesi sağlanabilir. Yeterli ve dengeli beslenme bireylerin hedonik açlığa maruziyetlerinin azalmasını sağlayabilir. Vücut ağırlığı kontrolüne engel oluşturabilecek hedonik açlık ve hedonik açlığı etkileyen etmenler üzerine daha çok çalışma yapılmasına ihtiyaç vardır. Günümüzde, dünya genelinde 600 milyon obezdahil 2,1 milyar kişi şişman bulunmaktadır. Birçok şişman birey normal ağırlığa gelmek için çabalamakta ancak kaybedilen ağırlık uzun süre korunamamaktadır. Hafif şişman ve obezitenin yüksek prevalansı ve ağırlık kaybının zorluğu, ucuz ve elde edilmesi kolay, yüksek enerjili ve lezzetli besinlerin yaygın olduğu “obezojenik” bir ortamda yaşıyor olmamızdan kaynaklanmaktadır. Ortamda bulunan besin çeşitliliği ile ilişkili ipuçlarına maruz kalma (örneğin, besinleri görme, kokusunu alma, restoranlar gibi besin ile ilgili yerler vb.) psikolojik ve fizyolojik yanıtlardan oluşan besin ipuçlarını ortaya çıkarır. Bu besin ipuçları tarafından tetiklenen yanıtlar, aşırı beslenme dürtüsüne neden olur. Lezzetli besinlerin tüketimiyle hedonik sinyaller homeostatik sinyallerin önüne geçerek aşırı beslenmeyi arttırmaktadır. Böylece lezzetli besinler ile artan besin tüketimi obeziteye neden olmaktadır.”

“KENDİMİ KÖTÜ HİSSEDİYORUM’’

Duyguların yeme davranışları üzerine etkilerini anlatan Tekin, “Duyguları tanımlamada ya da algılamada zorluk yaşanması tıkınırcasına yeme ataklarını tetikleyebilmektedir. Bireyler duygularını yoğun bir şekilde yaşarken, duygularının gerçekte ne anlama geldiğini belirlemekte zorlanırlarsa, bu duygu durumu ile baş edemeyeceklerini düşünebilirler. Örneğin "kendimi kötü hissediyorum’’ cümlesi daha genel bir ifade iken, "kendimi endişeli hissediyorum ve utanç duyuyorum’’ cümlesinde duygular daha ayrıntılı ifade edilmiştir. Eğer, bireyler duygularını ifade etmekte zorlanırsa, yaşadıkları rahatsızlık verici durumdan, dikkatini besinler aracılığı ile dağıtarak kaçınma davranışı sergileyebilmektedirler. Stresin duygusal yeme üzerine etkisinin tartışıldığı bir diğer yaklaşım ise, "maskeleme hipotezi'dir. Bu hipotez yemenin olumsuz duyguları gizleyebileceğini ileri sürmektedir. Çünkü aşırı doyumun neden olduğu hoşnutsuzlukla baş edebilmek daha ciddi sorunlardan kaynaklanan stresle uğraşmaya göre daha kolaydır” şeklinde konuştu.

“BİR TEDAVİ PLANI OLUŞTURULMALIDIR”

Bireyin alışıla geldiği beslenme düzeninde değişiklik yapmasını sağlamak için sağlık profesyonelleri tarafından genel değerlendirme yapılması ve bireye uygun eğitim programı planlanması yararlı olduğunu kaydeden Tekin, şunları söyledi: “

“Eğitimin ana temalarından biri de diyetyapmanın gerekliliği ve diyete uyma veya uymamanın yarar ve zararları olmalıdır. Davranış değişikliği tedavisi bireysel ya da grup toplantıları şeklinde yapılabilmektedir. Grup tedavisi ile ağırlık kaybının sağlanması ve korunması ise bireyler arası sosyal bağların gelişmesi, hayal kırıklıklarının olduğu dönemlerde birbirlerine destek olmaları, başarısız bireylerin başarılı kişilerin uyguladıkları taktikleri benimsemeleri gibi avantajlar içerdiğinden bireysel tedavilere göre daha başarılı bulunmaktadır. Duygusal ve kontrolsüz yeme davranışları bireylerin tekrar eden ağırlık kazanımı için önemli bir risk faktörüdür. Bu nedenle bireylerin psikolojik ve beslenme durumu ilgili profesyonellerce (psikiyatrist/psikolog/diyetisyen/psikiyatri hemşiresi) bireylerin hem psikolojik durumları hem de beslenme alışkanlıkları göz önüne alınarak değerlendirilmeli ve bir tedavi planı oluşturulmalıdır. Etkin ve sürekli verilecek yeterli-dengeli beslenme eğitimleri hatalı alışkanlıkların, davranışların değiştirilmesine, insanın sağlığını tehdit eden sorunların ve uygulamaların önlenmesine, edinilen bilginin tutuma dönüşmesine sebep olacaktır. Tutumun davranışa dönüşebilmesi ise eğitim programlarının belirli aralıklarla tekrarlanması ve kontrolü ile mümkün olabilmektedir.”

Ayşe ÖZDER

Editör: AYŞE ÖZDER