İki aydır tutuklu bulunan Dursun Ali Koyuncu, yaşadığı hukuksuzlukları ve savcılığın ideolojik tutumunu protesto etmek amacıyla açlık grevine başladı. Artvin'de başlayan ve Türkiye'nin dört bir yanındaki çevre direnişlerine örnek olan bu mücadele, doğa savunucularının özgürlük, adalet ve yaşam hakları için verdiği bir çığlık olarak yankılanıyor.
Dursun Ali Koyuncu, gönderdiği mektubunda, tutukluluk sürecinin bir cezalandırma aracı olarak kullanıldığını belirtti. Cankurtaran'daki ağaç katliamına karşı verdiği mücadelenin bastırılmak istendiğini vurgulayan Koyuncu, “Reşit Kıbar'ın katledilmesinin ardından iki ayı aşkın süre geçti ve bu süreçte tutuklu bulunmaktayım. Bu eylemi, hem Cankurtaran direnişinin bir parçası olarak, hem de Türkiye genelinde süren özgürlük, adalet ve hak mücadelelerine bir güç katmak adına yapıyorum.” dedi.
Koyuncu, yargının keyfi tutumlarına karşı sessiz kalmayarak, yaşadığı hukuksuzlukları açlık greviyle protesto ettiğini ifade etti. Ayrıca, doğa ve yaşam alanlarını savunurken destek olan herkese teşekkür ederek, “Bu ülke ve halk için doğa, yaşam, eşitlik ve demokrasi adına mücadele eden tüm dostlarımızı selamlıyor, yanımızda olan herkese minnet duyuyorum.” diyerek çağrısını yineledi.
Dursun Ali Koyuncu’nun mücadelesi, yalnızca Artvin’deki doğa direnişini değil, Türkiye genelindeki çevre ve özgürlük hareketlerini de destekleyen bir direniş sembolü olmaya devam ediyor.
Kars T Tipi Cezaevinde tutuklu olan Koyuncu, gönderdiği mektubunda şu ifadeler yer aldı;
“Reşit’in yanımda katledilmesinin ardından iki ayı aşkın zaman geçti. Tutukluluğum da ikinci ayını doldurdu.
Mücadelemizden korktular. Ağaç katliamına karşı mücadelemizi, yaşamı savunma mücadelemizi bastırmak, cezalandırmak istediler. Gece vakti kaldığım ev basıldı. Hopa’da gözaltına alınıp Artvin’e kaçırıldım. İfademi ise Hopa savcısı sistem üzerinden bağlanarak aldı.
Tutuklanmam için talimat verenler tutukluluğumun da tecrit altında sürdürülmesini istiyorlar. Artvin Cezaevi’nden Kars’a sürüldüm. Ailemden, arkadaşlarımdan, Artvin’den uzaklaştırıldım, tecrit edildim. Ziyaretime gelebilenler de kilometrelerce yol gelmek zorunda bırakıldı.
3 Eylül’de Cankurtaran’da tetikçinin yarım bıraktığı işi beni, Mutlu’yu, Yıllar’ı tutuklayarak tamamlamak istiyorlar. Reşit Kıbar’ın katilleri dışarıda gezerken acısını ve öfkesini dile getiren bizler tutukluyuz. Cankurtaran sussun, orman savunması bitsin istiyorlar.
Yargıyı hak arayan kadınlar, kent doğa savunucuları, işçiler, öğrenciler, aydınlar üzerinde bir sopa olarak kullanan AKP-MHP iktidarının yarattığı çürümüş adalet düzeninin sonucudur içinde bulunduğumuz durum. Yargı sopası ile özgürlüklerimizi kısıtlayarak sessiz kalmamızı isteyenler karşısında sessiz kalamazdım.
Yaşadığım hukuksuzlukları, savcılığın keyfi ve ideolojik tutumunu teşhir etmek için Reşit’in katlinin ikinci ayında açlık grevine başladım. Dosyamın savcısı hâlâ hakkımda iddianame hazırlamış değil. Bunun tutukluluk sürecimi uzatmak adına kasten yapıldığını biliyorum. Bu yüzden eylemimi hakkımdaki iddianame hazırlanana kadar sürdüreceğim.
Tutukluluğum süresince izlediğim tüm hukuksuzluklara karşı da bir çığlıktır bu eylemim. Cerattepe’de yağmanın sürdürülmek istenmesine, Arhavi, Perşembe yaylası ve Karadeniz genelinde devam eden maden projelerine, Kaz Dağları’ndaki orman katliamına, kadınlar ve çocuklar için, halkın en temel hakları için devrede olmayan yargının halkın üstünde bir sopa olarak durmasına karşı bir çığlık. Tüm bu yaşananların normalleştirilmek istenmesine ve tutukluluğumun normalleştirilmesine bir çığlık. Kabul etmiyorum.
Bu eylemi Cankurtaran direnişinin de bir parçası olduğu, Türkiye’nin dört yanında süren özgürlük, adalet ve hak mücadelelerine bir güç verebilmek adına yapıyor, bu ülke ve bu halk için, doğa ve yaşam için, eşitlik ve demokrasi için, ekmek ve barış için mücadele eden tüm dostlarımızı selamlıyor, yanımızda olan herkese teşekkür ediyorum.”