12 Haziran Dünya Çocuk İşçiliği ile Mücadele Gününün, çocuk işçiliğinin önlenmesi ve toplumsal farkındalığı artırmak amacıyla 2002 yılından bu yana dünya çapında kutlandığını söyleyen Gümüş, “Çocuk işçiliği ve çocuk haklarına yönelik bu duyarlığın sadece 23 Nisan ve 12 Haziran ve gibi tarihlerde hatırlanması, geri kalan günlerde çocuk hakları ve çocuk işçiliğinin yeterince gündem olmaması düşündürücüdür” dedi.
Dünyada çocuk işçiliğinin en önemli nedenlerinden birisinin yoksulluk olduğunu dile getiren Gümüş, şu ifadelere yer verdi:
“Yoksulluk nedeniyle özellikle bazı toplumlarda çocuklar ev ekonomisine ‘katkı veren kişi’ sorumluluğunu almak zorunda kaldıklarından çocukların okulu bırakıp bir işte çalışmasına neden olmaktadır. Çocuk işgücü aynı zamanda ucuz işgücü olarak görülmekte ve kullanılmaktadır. Resmi verilere göre dünya genelinde neredeyse her 10 çocuktan birisi işçi olarak çalışırken, az gelişmiş ülkelerde bu oran her 5 çocuktan birine kadar yükselebilmektedir. Çocuk emeği sömürüsünün, çocukların zorla çalıştırılmasının inanılmaz boyutlara ulaştığını Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) verileri de doğrulamaktadır:Dünyada 63 milyonu kız, 97 milyonu erkek çocuğu olmak üzere toplam 160 milyon çocuk, diğer bir deyişle her 10 çocuktan biri, halihazırda çocuk işçi olarak çalıştırılıyor. Bu çocukların yaklaşık yarısı ise sağlıklarını ve gelişimlerini etkileyen tehlikeli işlerde çalışmakta ve sayıları 80 milyonu buluyor.Çocuk işçilerin yüzde 70’i tarım sektöründe çalışıyor. Ardından yüzde 20 ile hizmet ve yüzde 10 ile sanayi sektörleri geliyor. İşçi olarak çalışan 5-11 yaşları arasındaki çocukların yaklaşık yüzde 28’i ve 12-14 yaş arasındaki çocukların yüzde 35’i okula gitmiyor.Kırsal alanlarda yaşayan çocuk işçilerin sayısı 122,7 milyon iken, bu sayı kentsel alanlardaki çocuklarda 37,3 milyondur. Çocuk işçiliğinin kırsal alanlarda görülme sıklığı (%13,9), kentsel alanlardakinden (%4,7) neredeyse üç kat yüksektir.5 ila 11 yaş arasındaki çocuklar, çocuk işçilerin en büyük kısmını, aynı zamanda tehlikeli işlerde çalışanların da büyük kısmını oluşturuyor.”
SİYASİ İKTİDAR ÇOCUK İŞÇİLİĞİNİ TEŞVİK ETMEKTEDİR
Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesinin 32. Maddesinin “Çocuğun, ekonomik sömürüye ve her türlü tehlikeli işte ya da eğitimine zarar verecek, bedensel, zihinsel, ruhsal, ahlâki ya da toplumsal gelişimi için zararlı olabilecek nitelikte çalıştırılmasına karşı korunma hakkını” belirttiğini ifade eden Gümüş, “Çocuk işçiliği ise baştan sona bu hakkın ihlali anlamına gelmektedir. Bir diğer örnek ise 138 sayılı İLO sözleşmesidir. Bu sözleşmede çalışma asgari yaş sınırının, zorunlu öğrenim yaşının bittiği yaşın altında ve ‘her halükarda 15 yaşın altında olmayacağı’ vurgusu yapılmaktadır. Türkiye bu sözleşmeyi 1998 yılında imzalamış olmakla birlikte, hala 15 yaşın altında çok sayıda çocuğun ağır ve tehlikeli işler kategorisinde bulunan sektörlerde çalıştıkları bilinmektedir.Eğitimde 4+4+4 düzenlemesi başta olmak üzere, çıraklık ve stajyerlik uygulamaları gibi çok sayıda düzenleme çocukların eğitimden uzaklaşmasını ve işçi olarak çalışma yaşamına sürüklenmesine neden olan sonuçlar ortaya çıkarmıştır. Eğitimde 4+4+4 düzenlemesine geçilmesinin ardından yapılan yasal düzenlemeler ile çocuk işçiliğinin önü çıraklık ve stajyerlik uygulamaları üzerinden artmış, çocuk işçilerin çalışma koşulları daha da ağırlaştırılmıştır. Bugün sayıları 1,5 milyona yaklaşan stajyer-kursiyer-çırak sömürüsünün artması, çocukların ‘çırak’, ‘stajyer’ kimliğiyle çalıştırılmasının, dolayısıyla çocuk emeği sömürüsünün önünü daha da açmıştır” dedi.
Milli Eğitim Bakanlığı’nın (MEB) 2023 Eğitim Vizyon Belgesi’nde yer alan “Mesleki teknik eğitim öğrencileri okurken çalışıyor” maddesiyle şu anki sistemde staj adı altında ucuz iş gücü olarak çalışan öğrencilerin ucuz iş gücü olarak çalışmaya devam etmesinin hedeflendiğini vurgulayan Gümüş, “Öğrencilerin 14-15 yaşından itibaren işverenin insafına, piyasa hukukunun katı kurallarına terk edilmesi, üstelik bunun bizzat MEB eliyle yapılması dikkat çekicidir.Milli Eğitim Bakanlığının 3308 sayılı Mesleki Eğitim Kanunu’nda Aralık 2021’de yapılan değişiklikle birlikte bu okullarda öğrenciler farklı sektörlerde çalışmak üzere eğitilmeye başlanmıştır. “1 gün okul, 4 gün iş” sistemi üzerinden çocuk işçilik bizzat devlet gözetiminde hayata geçirilmektedir. MEB ile özel sektör temsilcileri arasında yapılan iş birliği kapsamında on binlerce çocuk emeği ağır sanayi başta olmak üzere birçok alanda kullanılmaktadır” ifadelerini kullandı.
ÇOCUK İŞÇİLİĞİ İNSAN HAKLARI İHLALİDİR, DERHAL YASAKLANMALIDIR!
Türkiye’de son yıllarda derinleşen ekonomik kriz nedeniyle yoksul nüfusun hızlı bir şekilde artmaya başladığını söyleyen Gümüş, “Bu durum özellikle çok çocuklu ailelerde çocukların eğitimden uzaklaşarak çalışma hayatına katılmak zorunda kalmasına neden olmaktadır. Çocuk işçiliğinin giderek yaygınlaşmasının temelinde ekonomik kriz nedeniyle yaşanan hayat pahalığı ve hane gelirlerinde yaşanan dramatik azalmanın belirleyici etkisi bulunmaktadır.TÜİK çocuk işgücü anketlerini mevsimsel olarak, çocuk işçiliğin en az olduğu Ekim ile Aralık aylarında yaptığından çocuk işçiliğinin gerçek boyutları ortaya konamamaktadır. Sayıları 1,5 milyonu bulan çırak, stajyer ve meslek eğitimi gören öğrencilerin çocuk işçi olarak istatistiklere dahil edilmemektedir” diyerek Türkiye’de şu anda en az 2 milyon çocuk işçi olduğunun tahmin edildiğini söyledi ve göçmen ve mülteci çocuklar da dahil edildiğinde çocuk işçi sayısının çok daha fazla olduğunu tahmin etmenin zor olmadığını ekledi.
Yapılması gereken ilk işin çocuk işçiliğinin kesin olarak yasaklanması ve çocuk işçi çalıştıran işletmelere ağır yaptırımlar uygulanması olduğunu söyleyen Gümüş, Eğitim Sen olarak önerilerini şu şekilde sıraladı:
“*Çocuk işçiliğine eğitimden kopma, yetişkin işsizliği ve yoksulluk gibi hususlar neden olduğundan öncelikle bu alanda gerçekçi ve bütünlüklü politikalar üretilmesi gerekmektedir.
*Çocuk işçiliği ile mücadelede yapılması gereken ilk iş, çocuk işçiliğini acil çözülmesi gereken bir sorun kabul etmek ve somut bir eylem planı hazırlamaktır. Çocuk hak ihlallerinde cezasızlık son bulmalı, denetimler etkin ve sıkı bir şekilde yapılmalıdır.
*İILO’nun da tavsiye ettiği gibi önce kısa dönemde, kabul edilemez istihdam biçimlerinde çalışan çocuklara (kölelik, uyuşturucu ticareti vs.), ağır ve tehlikeli işlerde çalışanlara (maden ve taş ocaklara vs.) ve en korumasız gruplara (12 yaşın altındakiler ve kız çocukları) ulaşılmalıdır. Ayrıca bu dönemde, çalışan çocuk işçilerin çalışmaktan alıkonulana kadar işyerinde korunması da sağlanmalıdır.
*Eğitim ve okulun çocuk işçiliğini sona erdirmek açısından de en etkili araç olduğu açıktır. Hem temel eğitim hem de mesleki eğitim yaygınlaştırılmalı, eğitim çağındaki çocukların çalıştırılması yasaklanmalı, başta yoksulluk olmak üzere çocukları çalışmaya iten toplumsal nedenleri ortadan kaldıracak politikalar benimsenmelidir.
*Çocuk işçiliği ile mücadelede, yoksul ailelerin çocuklarını çalışma hayatından alıkoyup okula gönderilebilmesi için, bu ailelere yönelik ekonomik ve sosyal destek politikaları hayata geçirilmelidir.
*Çocuk işçiliğinin en önemli nedenlerinden olan yoksulluğu ortadan kaldırıcı, ailelerin ve toplum ekonomik sorunlarına çözüm üreten politikalar oluşturulmalı ve uygulanmalıdır.
*Orta ve uzun dönemde ise çocuk işçiliğinin tüm boyutları ile sona ermesi konusunda somut politikalar oluşturulmalı ve mümkün olan en kısa süre içinde uygulanmalıdır.”
Ali Eray ÇELİK