ARTVİN

“Cankurtarana canını emanet eden gerçek bir kahramandır”

Yeşil Artvin Derneği tarafından yaşam alanlarını ve ormanlarını koruma mücadelesi sırasında Cankurtaran’da silahlı saldırıya uğrayarak hayatını kaybeden Reşit Kibar’ı anmak ve doğa ve yaşam alanlarını savunma kararlılığını bir kez daha vurgulamak için basın açıklaması düzenlendi.

Abone Ol

Kapalı Otopark önünde yapılan basın açıklaması Yeşil Artvin Derneği Başkanı Nur Neşe Karahan tarafından okundu.

Yapılan açıklamada Karahan, “Bugün hepimizi ama sadece Artvin’i değil tümüyle Ülkemizi çok üzen, kahreden bir olay nedeniyle bir araya toplanmış bulunuyoruz. Hopa Borçka arasında bulunan Cankurtaran geçidinin hemen üzerindeki ormanları yani yaşam destek sistemlerini korumak için orada ailece nöbet tutan insanlarımıza silahlı bir saldırıda bulunuldu ve ülkemizin tam orta yerine bir kor ateş düştü. Bu ateş hepimizin ocağına hepimizin kalbine düşmüştür.” dedi.

Basın açıklamasının devamında şu ifadelere yer verildi:

“Ülkemizin dört bir yanındaki geleceğin emanetleri olan doğal kaynakları muazzam bir saldırı altında bulunuyor. Adeta çok uluslu şirketlerin ve ülkemizdeki işbirlikçilerinin baba mirasıymış gibi azgınca, hoyratça yağmalanmaktadır. Bu saldırının en yoğun en acımasız ve hatta en insafsızı Artvin’de görülmektedir. Yer altı ya da yer üstünde ne var ne yok hepsine kem gözler dikilmiştir. 

Her bir santimi hayati değerdeki tarım alanlarının önemli bir kısmı ve çok sayıda köyümüz ve bir kültür dönemi baraj sularının altında boğulup gitti. Elliye yakın HES ile neredeyse billur akan derelerin çoğu dere olmaktan, doğal su ekosistemi olmaktan çıkarıldı sadece yağışlarda su gören kanallara döndürüldü. Daha yapılmak istenen HES’lerle derelerimiz kim bilir hangi kâbusları görecek.

Madencilik derseniz artık konuşmak bile elem verici bir hale geldi. 386 bin maden ruhsatının olduğu bir ülkenin geleceği için nasıl umut taşıyabiliriz ki.!  Artvin’imizin de %71’i madene ruhsatlı ve her gün yeni ruhsat alanlarının ihalesi yapılıyor ve bilin bakalım kimlere veriliyor? Hod köyümüzde 8600 hektarlık yani 86 bin dönümlük altın madeni daha şimdiden ortalığı tarumar etmiştir. İliç’in ve yiten canlarımızın sorumlusu şirket artık aramızda dolaşmaktadır.

Cerattepe için Anayasa Mahkemesinin iptal kararı bizleri çok mutlu etse de Arhavi, Ardanuç, Hopa, Yusufeli ve yakında gelecek diğer ilçeler bir türlü umutlanmamıza izin vermemektedir. En son 9 köy Arhavi’den 1 köy de Hopa’dan ihaleye çıkarılmış ve tesadüf o ki bu da Cerattepe, Murgul, Karadeniz hatta Ülkenin sanal sahibi olan Cengize verilmiştir? Madenciler artık o denli gözlerini karartmışlardır ki Yusufeli tarafından yaklaşık 15 bin dönüm büyüklüğünde maden sahası Kaçkar Dağları Milli Parkının içine denk gelmektedir. Bunlar milli park otopark fark etmeden saldırmaktadır.

HES’ler ve Madencilik sonrası başka büyük derdimiz de aşırı hatta ölçüsüz orman kesimidir. Odun işleyen büyük holdinglerin fabrikalarına ucuz ve bol odun hammaddesi sağlama işi de Orman Genel Müdürlüğü’ne görev olarak verildi. Bölge müdürlükleri de büyük bir hevesle ormanlarımızı yerel küçük sermayeye çayır gibi biçmek üzere vermeye başladı. Bizim ormancılık örgütü, bu işten öyle bir lezzet almış olmalı ki Ülkemizin ilk ve tek biyosfer rezervi olan Camili havzasında bile tarihin ve halkın şimdiye dek görmediği bir kesim yapılmaya başlanmıştır. Kesimleri yerinde görmeye gittiğimizde müteahhit tarafından son derece sert ve kaba bir üslupla uyarıldık, o bir yana yolumuz bile kesildi. Şavşat Karagöl’de milli park içerisinde ve ciddi heyelan sahalarında bile hoyratça ve kabul edilemez ölçüde kesimler yapılmaktadır. Ormancılıkla geçimlerini sağlayan köylüler bile bu kesimlerden şikâyet ediyorsa, bilim insanları da şiddetle karşıysa bu işte bir yanlış yok mudur?

Dört bir yandan adeta yağmalanan Artvin’imizde, doğal varlıklarımıza artık en küçük ölçüde bir müdahale asla kabul edilmemektedir. Üstelik çok uluslu sermaye artık turizm, iş, aş, kalkınma gibi toplumda kolay kabul edilebilir söylemlerle arazilerimize sahip olmaktadır. Artık turizm tesisleri ve uygulamaları da holdinglerin parası gibi devasa ölçülere gelmeye başladı. Böyle sıra dışı ölçülerde turizm tesisleri de Cankurtaran için düşünülmekteydi. Ancak Cankurtaran’ı, ağacını, suyunu, kuşunu, böceğini ve manzarasını düşünenler de vardı.

Yıllar önce Cankurtaran mevkii çimento fabrikasında kullanılacak nitelikteki kayaçları nedeniyle bütünüyle taş ocağı olarak ihale edilmişti. Saha, halk ve sivil toplumun yoğun sivil direniş ve hukuk mücadelesi ile Cankurtaran taş ocağı madenciliğine kapatılmış oldu. Aynı şirket beş yıl önce yapamadığı güzelim ormanlık arazi tahsisini bu kez içinde konaklamalı tesislerin de olduğu bir orman parkı olarak formüle ederek yaptı. Son derece güzel ve zengin bir ormanlık saha içerisinde alınan 170 dönümlük izin buraları perişan etmeye yetecek bir genişliktedir ancak bu gibi turizm yatırımları için görmeye alışkın olunmayan da bir büyüklüktedir. Üstelik orman parkı gibi süslü sözlerle süslenip sahiplenilen bu koruluklara, tesisler yapıldıktan sonra ancak parası olanların veya izin verilenlerin girebileceği ve eğlenebileceği bir yer olması bile, turizmin yerel halk ayağının baştan yok sayılması demekti. Bu nedenle köylüler projenin içeriğine, yerine, uygulanma yöntemine toplu halde karşı çıkmaya başladılar ve bu çıkış dalga dalga tüm il’e yayıldı.

BU OLMAMALIYDI, BU OLAMAMALIYDI..!

Cankurtaran'da aylardır, ormanlarını korumak isteyenler ile bu alanı kesip yok ederek üzerine çok sayıda inşaat; yol, otel, lokanta yapmak isteyenler arasında herkesin bildiği bir gerginlik sürmekteydi. Bu süre içerisinde köylüler, kimi zaman eğlencelerle kimi zaman bilimsel panel ve açıklamalarla, bazen de tutulan nöbetler ile kararlılıklarını göstermekteydiler. Köylüler, süreç içerisinde de alanda yapılmak istenen ölçüsüz yapılaşmaya alternatif görüşler ve önerilerini kamuoyuyla paylaşarak uzlaşı ve iyi niyetlerini paylaşıyorlardı. Hal böyleyken gerginlik nasıl zirve yaptı. Bütün bu yaşanan acı olaylar elbette olmamalıydı ancak herkesçe bilinen, adli ve idari makamlara bildirilmiş olan kimi saldırı şüpheleri giderilmeli, mutlaka önlenmeli ve elbette bu korkunç olay OLAMAMALIYDI. İnanıyoruz ki Devletimizin ve güvenlik güçlerimizin kuşkusuz bu olayları baştan caydırarak ve önleyecek gücü vardır ancak bu yönde bir kararlılık göstermemiştir. Nitekim Çifteköprülüler defalarca bu katillerin isimlerini de vererek bir saldırı planına işaret etmişler ancak buna rağmen hiçbir önlem alınmamıştır. Saldırı adete göz göre göre gelmiş esasen öncesinde planlanmıştır.

Gelin görün ki ormanlarını koruyanlar daha dün silahlı saldırıya uğradı. Hopa Borçka arasındaki Cankurtaran mevkiinde, ormanları korumak için orada bulunan ve iş makinelerini durdurmak isteyen üç kardeşimize hain bir saldırı düzenlendi. Saldırıda 2 kardeşimiz yaralandı, Reşit Kibar kardeşimizi maalesef kaybettik. Acımız çok çok büyük. Başta eşine çocuklarına, ailesine ve tüm halkımıza başsağlığı diliyoruz. Ormanları yağmalamak isteyenlere karşı, ormanlarını ve doğasını korumak isteyen halk devletçe korunmalıdır. Yapılan saldırılardan ağır hesap sorulmadıkça benzer olayların yaşanmayacağını kim söyleyebilir. Halkın canına kastedilmesi nasıl bir gözü dönmüşlüktür? Halk 170 dönümden büyük bir parkın ve yoğun yapılaşmanın burayı tarumar edeceği gerekçesiyle projenin yol üstüne kaydırılmasını istiyor. Kimseye saldırmıyorlar, makul ve mantıklı olan taleplerini haykırıyorlardı. İstenen bu kadar masum ve gerçekten yararlı bir önermeydi.

En üst hukuk normu olan Anayasamızda Madde 56 – “Herkes, sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahiptir. Çevreyi geliştirmek, çevre sağlığını korumak ve çevre kirlenmesini önlemek Devletin ve vatandaşların ödevidir.” demektedir. İşin doğrusu Devletin bu vatandaşlara çevreyi korudukları için teşekkür etmesi gerekmektedir.

Bu acı olaydan sonra şirketin projeden çekildiğini beyan etmesi artık anlamsız bir ifadeden ibarettir. Hangi kazanç, hangi sermaye, hangi şirket, hangi güçle ölen bir canı geri getirebilir. Para kazanma hırsı ve gözü dönmüşlük hangi cana değebilir. Halk bu denli kriminalize edildikten, tüm mücadele eden ve direnen siviller marjinalize edildikten ve canımız yittikten sonra değil bu projeden çıkmak, şirketlerin hepsini kapatsanız ne fayda..! Kaldı ki şirketin bu açıklaması suçluluklarının telaşı ile yapılmış bir açıklamadır. Olaydan aylardır gerginliği tırmandıran şirket sahipleri sorumludur. Bu nedenle Borçka Cumhuriyet Savcılığınca sürdürülen soruşturmanın daha ilk gününde katliamda kullanılan silah sahibinin serbest bırakılmış olması gerçek suçluların gizlenerek bütün suçun bir katile yıkılmasıyla geçiştirileceği yönünde kaygılarımızı artırmaktadır.

Memleketinin ormanını ve köyünün onurunu korumak istediği için haince bir silahlı saldırıya uğrayan ve hayatını kaybeden güzel kardeşimiz Reşit Kibar dün Hopa’da binlerce kişi tarafından sonsuzluğa uğurlandı, korumak için canını verdiği toprağına emanet edildi. Reşit arkadaşımız kan ve can verilerek kurtarılan bu toprakları canı pahasına koruyan bir kahramandır. Kendisini, ormanı ve gençleri kurtarmak için kurşunlara siper etmiştir. Reşit bir tır şoförü olarak günlük yaşamını sürdüren ve kahramanlığın nasıl bir şey olduğunu gösteren ülkemizin çevre mücadelesine, Cankurtarana canını emanet eden gerçek bir kahramandır. Reşit Kibar unutulmayacak, daima kalplerimizde yaşayacaktır.

Ruhun şad mekânın cennet olsun kardeş.”