Açıklamada, Lokumcu’nun ölümüne rağmen hâlâ adaletin sağlanmadığı vurgulandı. Aynı şekilde, 2024 yılında Cankurtaran’da doğa talanına karşı direnirken öldürülen Reşit Kibar için açılan davada da adaletin geciktirildiğine dikkat çekildi.

Deniz Coşkun Çoruh, “Metin’den Reşit’e, Karadeniz ayakta. Bu toprağın kökleri direnişle sulandı, bu hesap sorulacak!” sözleriyle başladığı açıklamada, doğayı, yaşamı ve halkı savunanların hedef alınarak susturulmak istendiğini ifade etti. Lokumcu’nun ardından geçen 14 yılda gerçek faillerin yargılanmadığını belirten Çoruh, Reşit Kibar davasında da benzer bir sürecin yaşandığını dile getirdi.

Yeni Muhtarlar Belli Oldu
Yeni Muhtarlar Belli Oldu
İçeriği Görüntüle

Açıklamada Gezi Direnişi’ne de geniş yer verildi. Gezi davası kapsamında hâlâ tutuklu bulunan isimlerin serbest bırakılması çağrısında bulunan Çoruh, “Gezi tutsak değildir! Gezi bir halktır, bir iradedir, bir onurdur!” dedi. Osman Kavala, Can Atalay, Mine Özerden, Çiğdem Mater ve diğer Gezi tutsaklarının hukuksuzlukla rehin tutulduğunu belirten Çoruh, “Ama bilsinler: Gezi tutsak değildir! Gezi bir halktır, bir iradedir, bir onurdur!” ifadelerini kullandı.

Açıklamasında Karadeniz’in doğasına, suyuna ve halkına duyulan aidiyet duygusunu vurgulayan Çoruh, şu ifadeleri kullandı: “Biz bu toprağın çocuklarıyız. Rüzgârı yüzümüzü yalayan dağların, sisin ardında maviye göz kırpan ormanların, derenin uğultusuna uyanan köylerin evlatlarıyız. Suyun şavkı alnımıza vurdukça, toprağın kokusu ciğerimize doldukça biliriz: Bu coğrafya bizim hem yurdumuz hem kaderimizdir. Ama şimdi, bu yurdu parçalayan bir el var. Bir doymak bilmez iştah, betona, madene, ranta tapan bir hırs var. Ve biz, bu hırsa karşı direnen, toprağına sarılan, ağacın dallarını kardeşi gibi görenleriz.”

Metin Lokumcu’nun Hopa Meydanı’nda halkıyla kol kola dururken polis şiddetiyle katledildiğini hatırlatan Çoruh, onun sesinin Karadeniz’in vadilerinde yankılanarak büyük bir çağrıya dönüştüğünü belirtti. “Hayde alın beni, kurtarın memleketi” diyerek haykıran Lokumcu’nun sesinin, halkın vicdanı ve bu toprağın sesi olduğunu dile getiren Çoruh, bu sesin susturulamayacağını ifade etti. “Biz milyon olduk, Gezi olduk, Cerattepe olduk, İkizdere olduk. Bir halkın doğasına, yaşamına, özgürlüğüne sahip çıkma çığlığıydı Gezi Direnişi” diyerek Gezi’nin tarihsel önemine de vurgu yaptı.

Reşit Kibar’ın mücadelesiyle Metin Lokumcu’nun yolunun kesiştiğini belirten Çoruh, 2024’te Cankurtaran’da ağaç kesimine karşı direnirken öldürülen Reşit Kibar’ın da aynı şekilde susturulmak istendiğini söyledi. “Reşit’in katledilişi, yalnızca bir insanın değil, doğanın, vicdanın, yaşam hakkının hedef alınmasıdır. Susturulan onun sesi değil, hepimizin nefesidir” sözleriyle Reşit Kibar’ın ölümünün simgesel anlamına dikkat çekti.

30 Mayıs’ta Artvin Adliyesi’nde görülen Reşit Kibar davasını hatırlatan Çoruh, bu davanın sadece bireysel bir yargı süreci olmadığını, Karadeniz’in doğasına yönelmiş rant düzenine karşı halkın öfkesinin bir ifadesi olduğunu söyledi. “Bu dava sadece Reşit için değil; bu dava, her gün kıyıya çıkan bir ölü balık, her sabah betonlaşan bir vadi, her susturulmaya çalışılan bir yaşam savunucusu içindir” diyerek davanın simgesel değerini vurguladı.

Çoruh, Metin Lokumcu ve Reşit Kibar’ın mücadelesini sahiplenmeye devam edeceklerini belirterek, “Onların mücadelesi, bizim mücadelemizdir. Onlar bu mücadele uğruna toprağa düştüğü için bugün buradayız; derelerimizi, yaylalarımızı, ormanlarımızı onların hatırasına sahip çıkarak savunuyoruz” dedi.

Açıklamanın sonunda, bir kez daha güçlü bir çağrı yaparak şu ifadeleri kullandı:

“Reşit Kibar’ın katillerinden hesap sorulana, Metin Lokumcu’nun gerçek failleri yargılanana, ‘Hopa’yı süpürün’ diyen zihniyet bu memlekette mahkûm edilene kadar, dereler özgür akana, ormanlar talandan kurtulana, madencilik ve HES projeleri durdurulana, doğa için mücadele edenlere yönelen baskı son bulana dek susmayacağız! Biz Metin Lokumcu’yuz! Biz Reşit Kibar’ız! Biz bu toprağın direnen sesiyiz! Hopa’da, Cerattepe’de, İkizdere’de, Fırtına Vadisi’nde, Zilkale’nin eteğinde, Taşlıca’nın yamacında, Kazdağları’nda, Munzur’da… Biz Türkiye’nin vicdanında tek bir bedeniz. Çünkü biz o sesi hâlâ duyuyoruz: Çünkü biz biliriz ki; Bir ağaç yere düşerken, bin filiz verir umut. Bir derenin akışı engellenirse, su gökten yeniden yol bulur. Bir insan can verirken gerçeğin uğruna, halkın yüreğinde milyon olur. Bu yüzden buradayız ve bir kez daha haykırıyoruz: Reşit Kibar’ın katilleri cezalandırılsın! Metin Lokumcu’nun davası karartılmasın! Doğaya, insana, emeğe düşman olan her politika son bulsun! Talan değil yaşam, sömürü değil özgürlük, kar değil adalet istiyoruz”

Muhabir: Ali Eray ÇELİK