Milletvekili Bayraktutan, burada yaptığı konuşmasında şu ifadeleri kullandı:
“Yargıtay’ın verdiği hukuk garabeti kararaçık şekilde Anayasa’nın ihlalidir”
Yargıtay 3. Ceza Dairesinin vermiş olduğu hukuk garabeti karardan sonra bu şekilde bir konuşma yapma ihtiyacı ortaya çıktı. Karar neydi? Açık bir şekilde Anayasa’nın ihlaliydi.Hep Anayasa’nın 153’üncü maddesine yönelik olarak Anayasa Mahkemesi kararlarının bütün yargı organlarını, idari organları, özel, tüzel kişileri bağlayacağına ilişkin, yasamayı, yürütmeyi, yargıyı bağlayacağına ilişkin her türlü açık hüküm olmasına rağmen bir de Anayasa’nın 11’inci maddesi vardı. 11’inci madde de şu: İlgili 11’inci madde anayasal hükümlerin de aynı 153’üncü maddede tarif edilmiş olduğu gibi bütün organları bağladığına, yasamayı, yürütmeyi, yargıyı, idari organları, özel, tüzel kişileri bağladığına ilişkin amir hüküm var. Bu amir hükümlere rağmen, Anayasa Mahkemesinin özellikle görevini tarif eden 153’üncü maddedeki bu kararların kesin olduğunu ve hiçbir organın, makamın bunu tartışmayacağına ilişkin amir hükme rağmen ne yazık ki Yargıtay 3. Ceza Dairesi bambaşka bir karar verdi.
“Kaynağını Anayasa’dan almayan hiçbir yetkiyi hiçbir organ kullanamaz”
Şimdi, şöyle yapalım: “Bunu başka türlü yorumladılar.” derseniz; hayır, koca koca hukukçu adamlar, biz hukuk fakültelerinde okuduk, onlar da okudular. Bu kadar açık hükmün varlığına rağmen acaba neden böyle bir karar verdiler? Talimatın dışında bu karar nasıl verilebilir arkadaşlar? Asla verilemez. Bu kararı veriyorken Anayasa’nın 6’ncı maddesindeki bir hüküm daha ihlal edildi, o da şu: “Kaynağını Anayasa’dan almayan hiçbir yetkiyi hiçbir organ kullanamaz.” Bunlar ne yaptılar? Geldiler, dediler ki “Biz bu yetkiyi kullanıyoruz.” böyle bir yetki olmamasına rağmen gittiler Anayasa Mahkemesine, bununla da yetinmediler, Anayasa Mahkemesine ilişkin olarak suç duyurusunda bulundular. Ben dün de bahsettim, buna ilişkin gelişmeler olunca dedim ki bu bir görevi kötüye kullanma suçunun dışındadır.
“Bu Anayasa’yı ilga etmektir. Anayasa’yı ortadan kaldırmaya teşebbüstür! Bir anlamda darbe girişimidir!”
Bu kadar açık hükmün varlığına rağmen eğer bir hüküm bu kadar açık bir şekilde Anayasa maddesi ihlal ediliyorsa bu Anayasa’yı ilga etmektir, Anayasa’yı ortadan kaldırmaya teşebbüstür. Bunu normal ortalama bir vatandaş yapsa tutuklama kararı verilir hakkında. Bu suçu işleyen hâkim de olsa kim olursa olsun hakkında gerekli cezai tedbirler tutuklama dâhil uygulanmalıdır. Çünkü bu, bir başkaldırı eylemidir, bu, bir anlamda bir darbe girişimidir.
“İlgili dairenin başkanı 2024 yılında yapılacak Yargıtay başkanlığı seçiminde acaba aday olacak mıdır?”
Şimdi, başka bir boyutu daha var; Yargıtay’ın ilgili dairesi 3. Ceza Dairesi bu konuda bu kadar büyük bir fahiş hata yapabiliyorsa yani Anayasa’nın 153’üncü maddedeki bu amir hükme rağmen hâlen başka türlü bir hüküm verebiliyorsa acaba bundan evvel vermiş olduğu kararlarda hangi canları yakmıştır, kimin kanına girmiştir bu Daire? Bu kadar büyük bir hukuk hatasını yapan Daire bu nedenle 3. Ceza Dairesinin bundan önceki kararları derhâl sorgulanmalıdır. Muhtemelen bu şekildeki fahiş hukuk hatası şeklinde karar veren ilgili Dairenin Başkanı 2024 yılında yapılacak Yargıtay Başkanlığı seçiminde acaba aday olacak mıdır, aday olmayacak mıdır? Bunu yakinen takip edeceğiz. Bunun karşılığında bir ulufe dağıtması vardır yani bu kadar özverili bir şekilde hukuku ihlal eden bir kişinin mutlaka bir yere getirilmesine ilişkin bir taltif makamı, bir taltif düşüncesi sarayda veya başka bir yerde vardır.
“Türkiye Yargıda sınıfta kalmıştır”
Dün bu karar ihlaline ilişkin bu karar yayımlandıktan sonra ne kadar ilginçtir ki Avrupa Birliği İlerleme Komisyonu dün Türkiye’ye ilişkili bir rapor hazırladı. AB’ye katılan ülkelerle ilişkili olarak bir rapor hazırladı ve orada “Türkiye yargıda sınıfta kalmıştır.” diyor açık bir şekilde, “Yargıda sınıfı geçememiştir.” diye ifade ediyor. Bunu anlatmak mümkün değil, bunu anlamak mümkün değildir.
“Gazi Mustafa Kemal’in “En büyük emanetim.” dediği Türkiye Büyük Millet Meclisini savunmaya geldik”
Şimdi, bakın, ısrarla şunu vurguluyoruz: “Bu bir darbe girişimidir, bu bir kalkışmadır.” diyoruz. Dün Sayın Genel Başkanımız da bunu ifade etti, 15 Temmuz gecesi buraya bu hain darbe girişimi olduğu zaman, bu Parlamentoya ilk gelen milletvekillerinden bir tanesiyim, ilk geleniz, ilk 3 Cumhuriyet Halk Partisi milletvekili geldik. Bakın, o gece alçak bir darbe girişimi oldu, gözümüzü kıpmadan geldik, aşağıda ölümü beraber bekledik.
Ve şunu dedik… Başımızdaki polis memurları “Bizi şehit etmeden sizi alamazlar.” dediler. Niye geldik? Biz o gece birinin bekasını savunmaya gelmedik, biz Gazi Mustafa Kemal’in “En büyük emanetim.” dediği Türkiye Büyük Millet Meclisini savunmaya geldik; pişman da değiliz, Allah bir daha vermesin, gene geliriz buraya.
“Cumhuriyetin avcılarına değil, Cumhuriyetin Savcılarına”
O nedenle, hâkimler, savcılar, bunlar meslekleriyle övünecekler, mesleğinin gereğini yapacaklar. Bakın, Mustafa Kemal’in Adalet Bakanı Mahmut Esat Bozkurt Cumhuriyet savcılarına diyor ki: “Meriç kıyılarında çalışan Türk köylüsünün kaybolan sabanından tutunuz da bu vatanda yaşayanların uğrayacağı en ufak haksızlıktan, hatta Bingöl Dağları’nın ıssız kuytularında nafaka bekleyen öksüzlerin gözyaşlarından siz sorumlusunuz.” Kime diyor bunu? Cumhuriyetin savcılarına diyor, Cumhuriyetin avcılarına demiyor, Cumhuriyetin savcılarına ediyor bu hitabı.
“Göz ardı ettiğiniz, çiğnediğiniz hukuk bir gün gelir, size de lazım olabilir”
O nedenle, Yargıtay’daki üyelere buradan sesleniyorum: Gün gelir hesap döner -hani derler ya, ünlü bir laf var, hesap döner bir gün gelir- o beğenmediğiniz, göz ardı ettiğiniz, çiğnediğiniz hukuk bir gün gelir, size de lazım olabilir. Bu kadar açık hükmün varlığına rağmen, Anayasa’daki 153’üncü maddede tane tane yazılan hükmün varlığına rağmen bunu ihlal ederseniz değerli arkadaşlarım, bir gün gelir size hesap sorarlar. Bakın, bu konuda kararın içeriğini hiç tartışmıyoruz. Bundan önce buradaki oturumlarda 83’üncü maddedeki dokunulmazlığa ilişkin olarak ihlalleri, istisnaları konuşuyorduk, Anayasa’nın 14’üncü maddesindeki soruşturmaya önceden başlama koşulu suçüstü hâlleri, ağır cezanın suçüstühâllerinin dışındaki o istisnaları filan konuşuyorduk; şimdi bunlar geçti. Anayasa Mahkemesi kararları hoşunuza gitmeyebilir, bizim de dün Basın Kanunu’na ilişkin madde hiç hoşumuza gitmedi ama biz bunları hiç tartışmadık yani bir fiilî durum var. Anayasa’da diyorlar ki: “Bu kararları tartışmayacaksın. Bu karar senin hoşuna gider veya gitmez, bu kararlara uymak zorundasın, bu kararları tartışamazsın.
“Hangi duygusal gerekçe olabilir bu? Talimat olmadan, talimat verilmeden bu yapılabilir mi?”
”Burada ortalama bir hukukçuya, Türkiye’nin herhangi bir hukuk fakültesinde 1’inci sınıftaki bir öğrenciye sorun “Anayasa Mahkemesi kararlarına uymak zorunda mısın?” diye “Evet.” der. Koca koca adamlar niye “Hayır.” diyorlar? Hangi duygusal gerekçe olabilir bu? Talimat olmadan, talimat verilmeden bu yapılabilir mi? Anayasa’nın 138’inci maddesi diyor ki: “Hiçbir organ, kişi veya makam, yargı yetkisinin kullanılmasında mahkemelere emir veremez, talimat veremez, tavsiye ve telkinde bulunamaz.” Bu kadar açık hükmün varlığına rağmen demek ki bir makam, bir makam yani hani derler ya bir makam bir yerden talimat veriyor. Bu talimat olmadan bu karar verilmez değerli arkadaşlar, bu karar bu nedenle verildi. O nedenle bir an önce bu mağduriyetlerin giderilmesi açısından bunun bir an evvel düzeltilmesi gerekiyor.
“Anayasa Mahkemesinde yargılama nisabı yok”
Bakın, yasama organına da talimat veriyor, bir yandan diğer konuda talimatları oluyor yani Anayasa Mahkemesi üyeleri hakkında suç duyurusunda bulunuyor. Dün Sayın Genel Başkanının ifade ettiği gibi çok ilginç bir olay var, nasıl yargılanacakları da belli değil. 15 kişilik kurul; 9’u bir anlamda lehte karar veriyor, 5 ret var, 1 çekimser var. Bunların normal şeye gönderilmesi için de ne olması gerekiyor? Üçte 2 çoğunluğun olması gerekiyor, Anayasa Mahkemesinde yargılama nisabı yok.
“Bir yol açtığınız zaman, bir yerden başladığınız zaman devamı gelir”
Bu nereye geliyor biliyor musunuz? Çok ütopik olabilir sizin için, böyle bir gerekçe çok ütopik olabilir, olmayacağını düşünebilirsiniz. Allah göstermesin, bir yerden başladınız mı, sarı öküzü verdik mi, yarın bir gün Türkiye Büyük Millet Meclisinde bu yargı vesayeti milletvekillerine “Sen kanun koyucu olarak bir kanun geldiği zaman niye ‘evet’ oyu verdin?” diyecek. “Bak, sizler de geleceksiniz.” diye der yani bir yerden başladılar. Yüce Divan görevi yapan, kanunların Anayasa’ya uygunluğunun yargısal denetimini yapan Anayasa Mahkemesi 1961 Anayasası’nda girdi, bakın, ne kadar önemli bir karar verdi. Yani bu ülkede hâlen hâkimler var.
Benim de birçok eleştirdiğim kararlar var Anayasa Mahkemesinin. Anayasa Mahkemesinde o titri taşımadığına inandığım üyeler var, bir tanesi Muhterem İnci. Bir gün bile kürsüde kalmadan, bir gün bile karar vermeden, kalktılar paket götürdüler oraya, ne derse “evet” diyor, indiriyor kararları. Burada da muhalefet şerhleri var. Yargı o değil, hukuk hepimize lazım olan… Hepimiz bazen şikâyet ediyoruz ama şu var: Bir yolu açtık mı, bir yoldan -biraz önce ifade ettiğim gibi- sarı öküzü verdik mi, burada verilecek olan karara ilişkin olarak yarın bir gün bizleri de sorgulayabilecek olan bir makam vardır. O nedenle özellikle Adalet ve Kalkınma Partisindeki hukukçu arkadaşlarımıza sesleniyoruz: Buna müdahale edin.
“Can Atalay davasını bütün dünyaya taşımaya gerek yok. Açık hükme rağmen bu direnme neden?”
Bugün buradaki Danışma Kurulunun toplanmamasına ilişkin iradenin -ki sabah buna ilişkin bir irade vardı- ne olduğunu tahmin ediyoruz, bir yerden düğmeye bastılar. Bu düğmeye basmaya ilişkin olarak bu işlemin bir an önce geriye alınması gerekiyor. Bakın, tarihte şu var: Bir Dreyfusdavasını herkes biliyor, bir Bozkurt-Lotus davasını herkes biliyor; ya, bir Can Atalay davasına gerek yok değerli arkadaşım, bir Can Atalay davasını bütün dünyaya taşımaya gerek yok.
Avrupa Konseyi diyor ki: “Bir an önce bu yanlışı kaldırın ortadan.” Siz Hükûmet olarak buna rağmen, bu kararlara rağmen… Onlara da ihtiyacımız yok. Anayasa’nın 90’ıncı maddesindeki milletlerarası sözleşmelerin iç hukuk hükmü olduğu şeklindeki açık hükme rağmen direnmeni anlamıyorum. Bu direnme konusunda inat eden o Yargıtay üyelerine de Mustafa Kemal’in Meclisinden sevgilerimi gönderiyorum (!) Ne demek istediğimi anlıyorlar herhâlde.”
Hikmet BAŞAR