Karadeniz bölgesinin yeşil incisi olarak bilinen Artvin, doğası ve coğrafyasıyla büyülerken bir yandan da çevresel tahribatın ve insan kaynaklı felaketlerin kıskacında hayatta kalma savaşı veriyor. Yüzde 60-70 oranında eğimli bir arazi yapısına sahip olan Artvin, dağlarında madencilik şirketlerinin patlamalarıyla, vadilerinde ise baraj ve hidroelektrik santrallerin (HES) etkisiyle şekil değiştiriyor. Bu durum, heyelanlar, sel ve su baskınları gibi çevresel felaketleri çoğaltıyor ve büyük bir tehlikenin yaklaştığını gözler önüne seriyor.
Yaşam savunucuları ve uzmanlar, Artvin’de artan çevresel felaketlerin ‘doğal’ olarak değerlendirilmemesi gerektiğine dikkat çekiyor. Cerattepe’den Çoruh Nehri’ne kadar geniş bir alanda görülen yoğun heyelanlar, şehir halkının yaşamını tehdit ediyor. Yeşil Artvin Derneği Başkanı Nur Neşe Karahan, “Coğrafyamızla oynandı” diyerek şehrin son yıllarda yaşadığı felaketlerin insan eliyle gerçekleştirilen faaliyetlerle doğrudan bağlantılı olduğunu ifade ediyor.
Artvin’in kritik noktalarından biri olan Yusufeli Barajı, bu durumun en çarpıcı örneği. İnşa süreci boyunca şehir merkezinin tam yedi kez taşınmasına neden olan bu devasa proje, şehrin verimli topraklarını sular altında bıraktı. Özellikle zeytin, pirinç ve narenciye gibi tarım ürünleriyle tanınan vadiler yok oldu. Bu yetmezmiş gibi, barajın ardından artan heyelanlar ve aşırı yağışlar, bölgeyi daha da tehlikeli hale getirdi.
Nur Neşe Karahan bu durumu şu sözlerle özetliyor:
“Yusufeli Barajı en büyük felaketlerimizden birisi oldu. En verimli topraklarımız sular altında kaldı. Ardından da heyelanlar başladı. Taşınan yeni yerleşim yerlerinde çok sayıda heyelan yaşanıyor. Yolculuklar çok riskli.”
Artvin’in başındaki bir diğer büyük bela ise Cerattepe’de yürütülmek istenen madencilik faaliyetleri. Kent merkezine kuş uçuşu sadece 4 kilometre uzaklıkta bulunan bu alan, aynı zamanda kuş göç yollarının üzerinde yer alıyor. Uzmanlar, bölgenin heyelan bölgesi olması nedeniyle madencilik faaliyetlerinin burada yürütülmesinin büyük felaketlere davetiye çıkaracağını söylüyor.
Yeşil Artvin Derneği Başkanı Karahan, şehrin yüzde 60-70 oranında eğimli bir arazi yapısına sahip olduğunu hatırlatarak şu uyarıda bulunuyor:
“Şehrin tepesinde bir madenin neden olacağı felaketin etkisi çok büyük olur. Şehir halkı böyle bir tehlike altında yaşayamaz.”
Maden Tetkik ve Arama Genel Müdürlüğü’nün (MTA) raporları da bu tehlikeleri doğruluyor. Raporda, Cerattepe’de yürütülecek madencilik faaliyetlerinin yapay titreşimlere (patlatmalara) neden olacağı ve bu titreşimlerin heyelan riskini arttıracağı belirtiliyor.
Artvin, yüzeysel olarak incelendiğinde, aslında korunma statüsünde olması gereken sıcak noktalardan biri. Ancak büyük bölümü ‘maden ruhsat alanı’ olarak kullanılmak üzere madencilik şirketlerine tahsis edilmiş durumda. Bu durum, şehrin doğal yapısını tehlikeye attığı gibi, yaşamı da dayanılmaz hale getiriyor.
Son beş yılda Artvin’de 500’ü aşkın afet yaşandı. Bu afetlerin çoğu, şehrin toprak ve kaya yapısındaki değişikliklerden kaynaklı olarak gerçekleşti. Özellikle Arhavi’de Aralık 2024’te meydana gelen heyelan, Karadeniz Sahil Yolu’nu kullanılamaz hale getirdi ve 4 gencin hayatına mal oldu.
Artvinliler, doğal kaynaklarının korunması ve doğalarına sahip çıkma mücadelesini sürdürüyor. Ancak özellikle madencilik faaliyetlerinin ve baraj projelerinin etkileri, bu mücadeleyi daha da zor bir hale getiriyor. Yaşam savunucularının sözleri ise bu gerçeğin altını bir kez daha çiziyor: “Sesimizi duyun, felaket kapıda.”
Artvin’in geleceği, çevresel tahribata dur demek ve doğayla uyumlu yaşam alanlarını yeniden inşa etmekle çizilecek. Aksi halde, şehrin tehlikelerle örülü kaderi kaçınılmaz bir sona yaklaşacak.