Bolu İzzet Baysal Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Hastanesi Başhekimi Doç. Dr. Koç, yaptığı açıklamada, şizofreniyle ilgili yanlış inanışları ortadan kaldırmak ve farkındalık yaratmak için 24 Mayıs'ın "Dünya Şizofreni Günü" ilan edildiğini anımsattı.
Dünyada her 300 kişiden birinin bu hastalıkla mücadele ettiğini aktaran Koç, "Şizofreni genellikle 20'li yaşlarda beyinde kimyasal yapıdaki birtakım dengesizlikler nedeniyle ortaya çıkıyor. Özellikle dopamin gibi nörotransmitterlerin aralarındaki dengelerin bozulması, beyindeki algı, düşünme ve davranışları yöneten kısımda değişikliklerin, duygu, düşünce ve davranışlarda bozukluğun ortaya çıkmasına neden oluyor." diye konuştu.
Koç, hastalığın en temel belirtilerinden birinin gerçek ve gerçek dışının ayırt edilmesindeki zorluklar olarak görüldüğünü anlatarak, gerçekte var olmayan sesler duyma, görüntüler görme ya da tatlar duyumsama gibi "pozitif belirti" denilen halüsinasyonlar ile motivasyon kaybı, konuşmada ve düşünce akışlarında bozukluklar, günlük hayattaki katılımda azalma, öz bakımda yetersizlikler gibi "negatif belirtiler" denilen birtakım bulguların ortaya çıkabildiğini kaydetti.
Şizofreni hastalarının öncelikle hastalığı doğru bilmesi ve anlayabilmesi gerektiğini dile getiren Koç, belirtilerin günlük yaşantıda yanlış algılamalara sebep olabileceğine dikkati çekti.
"Şizofreni hastaları da tedavilerini aldıkları müddetçe hayatlarına uygun şekilde devam edebilir"
Koç, hastaların çevresinde bulunan kişilerin dikkat etmesi gereken konulara ilişkin şu bilgilendirmede bulundu:
"Şizofreni hastalarının farklı hissettikleri şeylerle ilgili halüsinasyonlarıyla, sanrılarıyla mücadele etmek değil, onlara sabırlı davranmak, hayatlarına saygı duymak, eğitimlerinde, iş hayatlarında ve sosyal yaşantılarında daha sabırlı olmak ve günlük hayata katılmalarına faydalı olmaya başlayarak adım atabilirler, yol kat edebilirler. Şizofreni hastalığı, tedavi edilebilir bir hastalıktır. Tıpkı kronik hastalıklar gibi şizofreni hastaları da tedavilerini aldıkları müddetçe, terapilere katıldıklarında, güçlü bir sosyal destekle hayatlarına uygun şekilde devam edebilir. Üretken olabilirler ve tatmin edici bir yaşam sürdürebilirler."
Şizofreni hastalarının toplumda "saldırgan ve tehlikeli" olarak görülebildiğine işaret eden Koç, "Aslında şizofreni hastaları oldukça naif, kırılgan kişilerdir. Dünyadaki pek çok yapılan araştırma, şizofreni hastalarının normal kişilerden çok daha az saldırgan olduklarını göstermiş. Yine toplumdaki yanlış anlaşılan, değerlendirilen şeylerden biri de bu kişilerin üretken olmadıkları, çalışamayacakları, tembel oldukları, sebat edemeyeceklerine yönelik yanlış inanışlar. Fırsat yaratıldığında bu kişiler üretken olabilirler, birlikte çalışma imkanı olduğunda onlardan da öğrenebileceğimiz pek çok şey olabilir." değerlendirmesinde bulundu.
Koç, damgalama/ayrımcılık durumlarının şizofreni hastalarını olumsuz etkilediğini vurgulayarak, konuşmasını şöyle tamamladı:
"Ayrımcılık yani damgalamayla özellikle eğitim, iş hayatı, sosyal hayattan uzak olan, uzak kalmak zorunda kalan şizofreni hastaları tedaviye gitmeyebiliyorlar ya da geç gidebiliyorlar. Tedaviye başlansa bile toplum tarafından yanlış anlaşılacak düşüncesiyle uyumayabiliyorlar. Bunların tümü kişilerin tedavisini olumsuz etkileyebiliyor. Damgalamayla en önemli mücadele, eğitim ve farkındalık yaratmaktır. Aynı zamanda medyaya da büyük görev düşüyor. Şizofreni hastalığıyla ilgili olayların sansasyonel şekilde değil, doğru ve insancıl dille yansıtılması, bu hastalığın toplum tarafından doğru anlaşılmasında önemli. Empati, doğru bilgilendirme ve yeterli sosyal destek, şizofreni hastalarının ilaç tedavisinden çok daha değerli. Şizofreni bir hastalıktır. Tehlikeli olan hastalık değil, hastalıkla ilgili önyargılardır, cehalettir."