Toplantıda konuşan Hacıoğlu, siyanürün geçmişte farklı amaçlarla kullanıldığını ancak bugün oluşturduğu risklerin çok daha net anlaşıldığını belirterek şu bilgileri paylaştı. Hacıoğlu, “1970’li o dönemde derenin sulamada kullanılmaması, içinde canlı yaşamaması ve atıkların akıntıyla başka bölgelere karışması nedeniyle zarar görünmemişti. Ancak bu, siyanürün zararsız olduğu anlamına gelmez” dedi. Siyanürün buharlaşmasıyla ortaya çıkan hidrojen siyanür gazının son derece tehlikeli olduğunu vurgulayan Hacıoğlu, çalışanlar için ciddi riskler bulunduğunu söyledi.
Siyanürün etkisiz hale getirilmesinde kirecin kritik rol oynadığını belirten Hacıoğlu, “Kireç kesildiği anda gaz çıkışı başlar. Bu gazın asla ortaya çıkmaması gerekir. Tankların başında çalışacak gençlerimiz için risk ciddi” ifadelerini kullandı. Bu nedenle çalışanlara sürekli ölçüm yapan cihazlar takılması gerektiğini söyleyen Hacıoğlu, “Risk olmasa bu kadar önlem alınmaz” dedi.
Siyanürle ayrıştırma sürecinin ardından geride kalan ağır metal yüklü çamurun depolama alanlarında biriktirileceğini belirten Hacıoğlu, projede iddia edildiği gibi tam anlamıyla “kurutma” yapılmasının mümkün olmadığını vurguladı: “Günde 4–5 bin ton işlenecek madenin çamurunu kurutmak için gerekli enerji, çıkarılacak altın değerini bile karşılamaz. En fazla filtrasyon yapılabilir. İçindeki sıvının yüzde 80’inden fazlası alınamaz.”
Atık çamurun içinde sadece altın ve gümüş değil, bakır, çinko, demir gibi tüm ağır metallerin de kalacağını söyleyen Hacıoğlu, bu maddelerin depolama sahalarında büyük risk oluşturduğunu dile getirdi.
Murgul’un coğrafi yapısı nedeniyle siyanür göletleri ve atık çamuru havuzları için uygun olmadığını belirten Hacıoğlu, yakın geçmişte Fatsa’da ve İliç’te yaşanan çevresel felaketlere dikkat çekti: “Tehlike varsa düşünmek lazım. Bazen de önlem alınamayacak seviyede bir tehlike varsa o iş hiç yapılmamalı.”