Ata sporu okçuluğa olan ilgi, Okçular Vakfı'nın yeniden ihya edilerek 2013 yılında halkın ve okçuluk sporunun hizmetine açılmasıyla başladı.
Bu ilgi 2019 yılında Geleneksel Türk Okçuluk Federasyonunun kurulması ve bu alanda eğitim veren spor okullarının sayısının çoğalmasıyla birlikte arttı.
Küçük büyük her yaşa hitap eden bu spora ilgi gösterenler, federasyon tarafından organize edilen müsabakalarda, kurallar gereği Türk tarihinde ok ve yayın kullanıldığı herhangi döneme ait kıyafetler giyiyor.
Siyah ve siyaha yakın renk giymenin yasak olduğu müsabakalarda, yarışmacıların giydiği şalvar, göynek, kuşak, çarık, başlık, börk ve kaftandan oluşan Türk tarihini yansıtan kıyafetleri ilgi görüyor.
Yarışmacıların taşıdığı rengarenk kostümler, Diriliş Ertuğrul ve Kuruluş Osman gibi Türk tarihini yansıtan dizilerin setinde olunduğu hissi veriyor.
"Öğrencilerimiz, sporcularımız bu kıyafetleri taşımaktan gurur duyuyorlar"
Büyükçekmece Arpad Okçuluk Spor Kulübü Başkanı ve okçuluk antrenörü Funda Hare Arslan, öğrencilerinin yarışmalarda giyecekleri kıyafetler için geleneksel Türk motiflerini araştırarak, bulduğu örneklerin dikimini yaptırıyor.
Kendisi gibi çocukları Alperen ve Aymina da okçuluk sporuyla ilgilenen Arslan, okçuluğa olan ilgiyi ve giyilen kıyafetlerin öğrenciler üzerindeki etkisini anlattı.
Son yıllarda büyük bir hayran kitlesine sahip olan dizilerin okçuluğa ilgiyi arttığını söyleyen Arslan, "Dizilerin büyük bir etkisi var. Zaten onları görerek, dizilerdeki karakterleri canlandırarak, çocuklar okçuluğa merak saldı. Olimpiyatlarda kazanmış olduğumuz başarılar da buna eklendi." dedi.
Arslan, okçulukta giyilen kıyafetlerin Türk kültürü ve tarihini yansıttığını ifade ederek, "Öğrencilerimiz, sporcularımız bu kıyafetleri taşımaktan gurur duyuyorlar. Aynı zamanda o ruhu içlerinde de yaşıyorlar. Motifsel olarak bakarsanız zaten milletimiz zamanında icraata dökmüş. Motifleri Orta Asya'dan alarak harmanlamış. Biz sadece renkleri günümüzle birleştirerek ortaya çıkarıyoruz." diye konuştu.
Motifleri, minyatürler ve Selçuklu dönemine ait bilgilerin yer aldığı kitaplardan araştırarak ortaya çıkardıklarını kaydeden Arslan, "Şu an güreşte nasıl kıspet giyiliyorsa, geleneksel okçulukta da bu minyatürlerden faydalanarak yeni bir tasarım yapıyoruz." dedi.
"Ölü bir şahin bulmuşlar, onların pençelerini kullanarak küpe yapmışlar"
Arslan, yalnızca kıyafetler değil, kemer, çizme veya çarık, kolçak, börk gibi aksesuar ve ayakkabıları da özenle seçtiklerini anlatarak, "Selçuklu döneminde atış yapan süvarilerimiz, sipahilerimiz var. Delilerimiz var. Yarışmacılarımız onları örnek alıyor. Kürkleriyle deliler gibi giyinenler var. Ölü bir şahin bulmuşlar, onların pençelerini kullanarak küpe yapmışlar. Enteresan duruyordu o da." ifadelerini kullandı.
Kendisinin de yarışmalar sırasında antrenör olarak geleneksel kıyafet giydiğini ve bu kıyafetlerle alana çıktıklarında farklı hissettiklerini belirten Arslan, şöyle devam etti:
"Geleneksel giyindiğimiz zaman kendimizi çok farklı hissediyoruz. Zamanda yüzyıllarca geriye gidiyormuş gibi oluyoruz, hissediyoruz. Hani bir mehter marşı verirsiniz ya bütün duygularınız kabarır, biz de giyindiğimiz zaman o kimliğe bürünüyoruz. Kültürel olarak mirasımızı taşıyan çocuklarımız da kaftanlarını giydikleri zaman, börklerini taktıkları zaman aynı hisle duyguları kabararak çıkıyorlar. Bu onların daha iyi atış yapmalarına yardımcı oluyor."
"Hangi diziden geldiniz? diye soranlar oluyor"
Arslan, diğer takımlarla aynı kıyafetlerini giymemeye çalıştıklarını dile getirerek, "Bizi yarışmalarda gördüklerinde fotoğraf çekmek isteyenler oluyor. 'Hangi diziden geldiniz? diye soranlar oluyor. İstiyoruz ki her kültürü ayrı ayrı taşıyalım. Hepimiz farklı olalım ki insanlar milli olarak duygularını yaşayabilsinler, görebilsinler." diye konuştu.
Müsabakalara katılan takımların, futbol takımlarının forması gibi farklı renklerde kıyafetleri olduğunu aktaran Arslan, festival havasında geçen müsabakalarda diğer takımları bu renkler sayesinde ayırt edebildiklerini dile getirdi.
"Diktiğim kıyafeti çocukların üzerinde görmek çok güzel bir duygu"
Arslan'ın kulübündeki öğrencilerinin kıyafetlerini Büyükçekmece'deki evinde diken Nurcan Temiz ise dikkat bozukluğu olan oğlunu, öğretmeninin tavsiyesi üzerine okçuluk sporuna yönlendirdiğini anlattı.
Telefon ve tablette sıkça zaman geçiren oğlunun bu spora başladıktan sonra olumlu yönde değişim gösterdiğini belirten Temiz, "Okçuluğu çok sevdi. Ok attıkça, isabet ettirdikçe, on ikiye vurduğu sürece 'Ben başardım.' diyordu. Hoşuna gittiği için hafta sonlarımızı ayırıp onu okçuluğa götürmeye başladık." şeklinde konuştu.
Temiz, oğlunun okçuluk eğitimi aldığı yerde yarışmacıların kaftan ve şalvarlarını dikecek birine ihtiyaç duyulması üzerine dikiş nakış bildiği için gönüllü olduğunu ifade etti.
İlk denemenin başarıyla sonuçlanmasının ardından takımın bütün kıyafetlerini kendisinin dikmeye başladığını kaydeden Temiz, "Bunları dikmek bana terapi gibi geliyor. Özellikle çocuklarım uyuduktan sonra vakit ayırıyorum. Güzel oluyor benim için. Bildiğim bir şeyi yapmak ve insanların bunu beğendiğini söylemesi hoşuma gidiyor ve beni şevke getiriyor. Onlar beğendikçe ben daha çok dikmek istiyorum." ifadelerini kullandı.
Temiz, diktiği kıyafetlerin yarışmalarda giyilmesinden mutluluk duyduğunu belirterek, "Diktiğim kıyafeti çocukların üzerinde görmek çok güzel bir duygu. Bu bana gurur veriyor. İnsanın kendi diktiği bir şeyi, başkasının üstünde görmesi apayrı bir şey." şeklinde konuştu.
Kostüm dikmenin gündelik kıyafet dikmekten daha zor olduğunu kaydeden Temiz, "Sonuçta o bir kostüm, bir ağırlığı, özelliği var, döneme ait bir kıyafet." dedi.