SİYASET

“Siyasetimiz cihat”

Saadet Partisi Artvin İl Başkanı Gültekin Soydan “Siyasetimiz Cihat” başlık bir açıklama yayınladı

Abone Ol

Cihatın anlamını hakkı hâkim kılmak, temel insan hak ve hürriyetlerini sağlamak ve korumak ve her türlü zulüm ve sömürü düzenlerini ortadan kaldırmak için yapılacak hizmet ve faaliyetlerin tamamı olduğunu belirten Saadet Partisi Artvin İl Başkanı Gültekin Soydan yaptığı açıklamada şu ifadeleri kullandı;

“Erbakan Hocamız; "Biz siyaset yapmıyoruz, cihat ediyoruz” sözünü inanarak ve bilerek söylerdi. Allah Teâlâ; yapacakları cihat karşılığında cenneti vermek üzere, canlarını, mallarını satın aldığı müminleri; tövbe edenler, ibadette bulunanlar, hamt eyleyenler, İslam'ın hâkimiyeti için cihat edenler, rükû edenler, secdeye kapananlar, iyiliği emredenler, kötülüğe mâni olanlar ve Allah'ın hududunu, koyduğu ölçüleri koruyanlar olarak tanımlamıştır. Bu müminlerin, dünya ve ahiret saadetiyle müjdelenmesi emredilmiştir. Ebu Zer anlatıyor. Allah Resulü'ne (S.A.V), "Bana tavsiyede bulun" dedim. "Allah'tan ittika etmeni tavsiye ederim, çünkü bu her şeyin başıdır" buyurdular. "Artır" dedim. "Kur'an'ı oku, senin için bir azıktır" buyurdular. "Artır ey Allah'ın Resulü" dedim. "Cihat etmelisin, çünkü bu ümmetin ruhbanlığıdır" buyurdular. "Ey Allah'ın Resulü, artır" dedim. "Miskinleri sev ve beraber otur" buyurdular. "Ey Allah'ın Resulü, artır" dedim. "Kendinden daha aşağıda olana bak. Senden daha yüksekte olana bakma" buyurdular." (Ahmed ve Hâkim) Peygamberimiz, müminlere; takvayı, Allah yolunda cihadı, Kur'an'ı okuyup anlamayı, dili; hakkı tebliğ, davet ve İslam'ı asrın idrakine sunma gibi hayırlı işlerde kullanmayı tavsiye etmiş, cihadı müminlerin ruhbanlığı olarak nitelendirmiştir. Cehalet ve batıl üzere olan bir fert ve toplumu, bu hal üzere terk etmek, onlar için, büyük bir eziyet, kötülük ve zulüm olur. Cihat; Allah yolunda nefse en ağır gelen mal ve can fedakârlığında bulunmak olduğundan, ruhbanlık sayılmıştır. Ümmetin seyahati, Allah yolunda cihat etmektir. İslam müteaddi bir dindir. Bunun manası, her şuurlu mümin, İslam'ı sadece kendi saadeti için değil, bütün insanlığın saadeti için de yaşatmak zorundadır. İnsanların hayırlısı, başka insanlara faydalı olandır.

Erbakan Hocamız; cihadı anlatırken; "Namaz dinin direği, cihat ise zirvesidir" esasının unutulmamasını tembih ederdi. Muaz b. Cebel anlatıyor: Allah Resulü (S.A.V.) ile birlikte Tebük gazvesinde idik. Resulullah (S.A.V) şöyle buyurdu: Dilersen sana işin başını, direğini ve zirvesini haber vereyim. "Evet, Ey Allah'ın Resulü" dedim. Şöyle buyurdular: "İşin başı İslam'dır. Direği namaz, zirvesi de cihattır." İmtihan olduğumuz bu dünya hayatında bilinmesi gereken gerçek; İslamsız saadet olmaz, namazsız ve cihatsız bu saadete ulaşılamaz. Bu konuda Erbakan Hocamızın şu beyanı bu gerçeği özetler mahiyettedir: "Şeytan, Allah'ın mevcudiyetini ve kudretini bildiği gibi, Siyonist Yahudi de İslam'ın canının cihat olduğunu bildiği için, bütün gücüyle Müslümanların cihat ruhunu söndürmeye çalışmaktadır. Cihat, huzur ve hürriyet içinde yaşanacak, temel insan haklarına saygı duyulacak bir ortamı hazırlama gayretidir. Ülke içerisinde yapılan ilmi, ahlaki ve siyasi hizmetlerdir. Askeri ve silahlı cihat ise ancak dışarıdan saldıracak düşmanlar için geçerlidir. Cihat izzet ve aydınlık, gevşeklik ise zillet ve karanlıktır." Denilmiştir ki İslam üç şeyden ibaret bir ev gibidir. Bu üç şeyden birincisi evin temelidir ki İslam binası akide ve ibadet temeli üzerine inşa edilmiştir. İnsanların avamı İslam'ı bu iki şeyden ibaret sayarlar.

Kime sorsanız ben Müslümanım der, inanır, namazında niyazındadır, İslam'ın bir hayat düzeninin olduğundan habersiz, etliye sütlüye karışmadan verimsiz bir ömür geçirirler. İkincisi ise bu temel üzerine inşa edilmiş İslam binası ve düzenidir. Bu bina dört katlıdır. Birinci kat, dini ve ahlaki düzen, ikinci kat, ilmi düzen, üçüncü kat, iktisadi düzen, dördüncü kat, siyasi, idari ve hukuki düzendir. Bunların hepsi "salih amel" olarak tanımlanır. İslam'ın erkânına iman ettikten sonra, İslam'ın düzenine de iman eden ve yaşamaya çalışan Müslüman, şuurlu Müslümandır. İslam binasının üçüncü kısmı ise çatısıdır. Bu çatı ise cihattır. İslam'ın erkânına, düzenine ve cihadına birlikte iman edip mücadele eden şuurlu Müslümanlar, bu dünya imtihanını kazanacak sadıklar olarak tanımlanmıştır. Hucurat 15: "Müminler ancak o kimselerdir ki, Allah'a ve Resulü'ne iman ettikten sonra, hiçbir şüpheye sapmayıp, imanlarında sarsıntı geçirmeyen ve böylece Allah yolunda mallarıyla, canlarıyla cihat eden kimselerdir. İşte iman iddiasında sadık olanlar onlardır." Bu kapıyı günümüzde Millî Görüşçüler-Saadet Partililer tutmuştur. Bunun için sorumlulukları ağırdır. Millî Görüşçüler olarak yüklendiğimiz yük, İslam'dır. İslam ise ancak kendi orijinal kavramlarıyla anlaşılır ve anlatılır. İslam ve kavramlarından söz etmeden İslam, ne yaşanabilir ne de anlatılabilir.

Cihat; hakkı hâkim kılmak, temel insan hak ve hürriyetlerini sağlamak ve korumak ve her türlü zulüm ve sömürü düzenlerini ortadan kaldırmak için yapılacak hizmet ve faaliyetlerin tamamıdır. Batılıların kullandığı manada "harp" ve "savaş" gibi kelimeler, cihadı ifade edemez.

Cihat; İslami bir kavramdır ve onu başka kelimelerle izah etmek yanlıştır. İslam'da cihat, yine İslâm'a göre olmak ve bir teşkilat düzeniyle yapılmak zorundadır. Bu da bir karargâha bağlılık ve itaati gerekli kılmaktadır. İtaat edilecek emir sahibi ise teşkilat düzenini muhafaza eder, kadro yetiştirir, görevlendirmeleri adalet, ehliyet ve liyakat esasına uygun olarak yapar, birliği muhafaza eder, ihtilafları giderir ve ağız tadıyla çalışma imkânını sağlar, cihadı sevk ve idare eder. Ordu demek; yapılacak işlerin belirlendiği, her işe göre münasip görevlilerin tayin edildiği ve eğitildiği, emir-komuta disiplini ve sorumluluk düşüncesi içerisinde, herkesin görevini en iyi şekilde yerine getirdiği topluluk ve teşkilât demektir. Asıl marifet, yük altında ve hizmet esnasında sadık ve sağlam kalabilmektir. Yoksa çay sohbetlerinde ve edebiyat kürsülerinde kahramanlık satmak kolaydır. Cihatta asıl olan şekil değil, mana ve maksattır. Selam hidayete tabi olanlara.”

Ayşe ÖZDER