Doğancı, gerçek imanın hayatı şekillendiren bir güç olduğunu ve Ramazan ayında bu bilinçle yaşanması gerektiğini söyledi
Yusufeli İlçe Müftüsü Muhammet Doğancı, insanın bu dünyada amaçsız olmadığını ve her şeyin bir hedef doğrultusunda yaratıldığını vurguladı. İnsanların Allah’ın yarattığı en şerefli varlıklar olduğunu belirten Doğancı, insanın gayesiz olmasının mantık ve akılla bağdaşmadığını ifade etti. Allah’ın, insanın yaratılış amacını belirleyen ayetlerle bu gerçeği açıkça ortaya koyduğunu dile getiren Doğancı, ilk ve en temel amacın yaratıcıya kulluk etmek olduğunu belirtti.
Konuşmasında insanların yeryüzünde halife olarak yaratıldığını hatırlatan Doğancı, bunun büyük bir sorumluluk olduğunu ve bu bilinçle hareket edilmesi gerektiğini söyledi. İnsanoğlunun halifelik görevinin, yeryüzünü iyiliğe ve adalete dayalı bir medeniyetle inşa etmek olduğunu belirtti. Müslümanların, halifetullah kavramını yanlış anladıklarını ve bu nedenle dünyada zulüm ve kaosların yaşandığını ifade etti. Dünyadaki hayatın bir imtihan olduğunu ve her an karşımıza çıkacak çeldiricilerin insanları yoldan çıkarmak için çeşitli tuzaklar kurduğunu belirtti. Sağlık, hastalık, varlık ve yokluk gibi her durumda insanın sınavı verdiğini, dünyaya aşırı değer verirsek yanılgıya düşebileceğimizi belirtti.
Şeytanın, insanları yoldan çıkarmak için kullandığı en büyük yöntemlerden birinin vesvese olduğunu belirten Müftü Doğancı, Kur’an-ı Kerim’de şeytanın vesveseleri ve hilelerinin nasıl tarif edildiğine de değindi. Şeytanın insanı kötü düşüncelerle yanıltıp, kötülükleri güzel gösterdiğini ve nefsin de insanı sürekli olarak dünya arzusuyla meşgul ettiğini söyledi.
Doğancı, konuşmasına şu sözlerle devam etti; “İnsan bu dünyada halife olarak yaratılmıştır. Bu açıdan bakıldığında, insanın bu dünyada göz ardı edilemeyecek derecede büyük bir gayesi vardır. Biz insanlar, çoğu zaman bu hususu ya unutuyor, ya görmezden geliyor, ya da hafife alma durumuna düşebiliyoruz. Bugün, özellikle Müslümanlar olarak bizler ve tüm insanlık, halife olmanın ne olduğunu unuttuğumuz için dünyada bunca zulüm, kargaşa ve ölüm yaşanmaktadır. Bugün Gazze'de insanlık dışı denilebilecek olan soykırımların yaşanması, insanoğlunun insanlıktan nasibini alamaması ve Müslümanların amaçlarını unutup sırf dünya için yaratılmış gibi hareket etmeleri, dahası Müslümanların pısırıklığı sebebiyledir. Biz Müslümanlar, "halifetullah" kavramını hep yanlış anladık. Oysaki yeryüzünde Allah'ın emaneti olan kitabının hükümleri ile amel edip, kâinatı daha yaşanılır hale getirmek, zulümleri ortadan kaldırmak, iyiliği yaymak ve yeryüzünü iyiliğin hâkim olduğu bir medeniyetle imar etmektir. Bugün bu amaçların farkına varılsaydı, bunca ölüm belki de yaşanmayacaktı. Allah kitabında halifelik konusuna şu şekilde dikkat çeker: "Hani Rabbin meleklere 'Ben yeryüzünde bir halife yaratacağım' demişti..." (Bakara Suresi: 30).
Tabii ki, insanoğlunun bu dünyadaki varoluşunun en büyük amaçlarından biri imtihandır. Dünya hayatı, her yönüyle bir imtihandır. Bu hayattaki önümüze sunulan imtihan soruları çokça çeldirici içerir. Hayatın bizzat kendisi çeldiricilerle dolu bir sınavdır. Varlık bir imtihan, yokluk bir imtihan; sağlık bir imtihan, hastalık da bir imtihandır. Aslında, hayatın ve ölümün varlığı başlı başına birer imtihandır. Dünyanın bir imtihan olduğu konusunda farkındalığımızı artırmamız gerekmektedir. Dünyaya gerektiğinden fazla değer verirsek, aldanırız. İnsan, yaratılışı itibarıyla iyiliğe ve kötülüğe meyillidir. Ancak iyilik fıtri bir durumken, kötülük fıtrata aykırıdır. Dünya hayatının imtihan olduğunu ve kulluk vazifesini unuttuğumuz vakit, aslında yaratılış hikâyemizi unutmuş oluruz. Bu dünya hayatında insan tek değildir. Bu hayatta insana, amacını unutturmak için mücadele eden, başta kendi nefsi ve şeytan gibi birtakım düşmanları mevcuttur. Nefis, kişinin kendi içinde bulunup her daim kötülüğü fısıldayan bir düşmandır. Şöyle güzel bir ifade duymuştum: “Nefis çok nefistir.” Gerçekten nefis, hep dünyayı ve dünyayla ilgili arzuları ister. Allah'ın kitabında nefsin durumu şöyle anlatılır: "Ben nefsini temize çıkarmam çünkü nefis, Rabbimin merhamet ettiği dışında, kötülüğü emreder…” (Yusuf Suresi: 53).
Nefsin yanında, bu hayatta insanın en büyük düşmanı şeytandır. Bu gerçeğe şöyle temas edilmektedir: "Muhakkak ki şeytan sizin için düşmandır. Öyleyse onu düşman edinin. O, kendi taraftarlarını ancak cehennemliklerden olmaya çağırır.” (Fatır Suresi: 6). O halde, bu düşmana karşı uyanık olmak gerekir. İnsan, en büyük düşmanına karşı her daim teyakkuzda olmak zorundadır. Şeytan, çeşitli şekillerde insanı gittiği yoldan döndürmeye çalışır. Bu konuda kitabımız bizi şu şekilde uyarır: "Öyleyse, dedi, beni azdırmana karşılık yemin ederim ki ben de onları saptırmak için senin doğru yoluna oturacağım.” (Araf Suresi: 16). Şeytan, insanın ezeli düşmanıdır. Çeşitli hile ve tuzaklara başvurarak insanın ayağını kaydırmaya çalışmaktadır. Şeytanın en meşhur yaptığı iş, vesvese vermektir. Hz. (s.a.s) ‘in bu hususta ifade buyurduğu bir hadis bu gerçeği gözler önüne sermektedir: "Şeytan, kanın dolaştığı gibi insanın içinde dolaşır.” (Buhari, Bed’ü’l-Halk, 11). Fısıltılarıyla ya da adeta zihne birtakım olumsuz, kötü durumları atmak suretiyle insanı yoldan çıkarmaya çalışır. “Sinsi vesveseler veren şeytanın şerrinden Allah’a sığınılmasının gerekliliği” ifade edilir. (Nas Suresi: 1-6). Farklı ayetlerde de, “Şeytandan bir dürtü gelirse Allah’a sığınmanın…” önemi üzerinde durulur. (Araf: 200). Bu tip olumsuz hallerle şeytan insanı kandırmaya çalışır. Şeytanın hileleri vesveseden ibaret değidir. Kötülükleri güzel göstermek veya dünyalıkları süslü göstermek suretiyle de insanın ayağını kaydırmaya çalışır. "Şeytan, onlara yaptıklarını güzel gösterdi.” (Nahl Suresi: 63), "İnsanlar için nefsin hoşuna giden birtakım hususların süslü gösterildiği" (Ali İmran: 14) şeklinde, şeytanın her açıdan insan için bir düşman olduğu ve onun göz boyamalarına aldanılmaması gerektiği ifade edilmiştir.
Şeytanın hileleri bununla da sınırlı değildir. Şeytan, insana ulaşılması güç, belki ulaşılamaz durumları vaat eder. Bu vaatler karşısında insan, hayatta çeşitli yollara savrulabilir. Ancak kula düşen, şeytanın kuruntularına kapılmak değil, Allah’ın emirleri doğrultusunda yoluna devam etmek ve bu emirler ışığında doğruyu eğriden ayırabilmektir. Allah, insana tercihlerinde özgür olsun diye irade ve akıl vermiştir. Hakkı batıldan ayırt edebilmesi için kitabını göndermiştir. Onun kitabına ve peygamberinin sünnetine sarılan, yolunu asla şaşırmaz. Şeytanın, vaatlerle insanı kandırması konusu, Kur’an-ı Kerim’de şu şekilde anlatılır: "Şeytan, onlara (insanlara) ulaşılamaz hususları vaat eder ve onları kuruntulara düşürür. Şeytanın kendilerine vaat ettiği hususlar, aldatmadan başka bir şey değildir.” (Nisa: 120). Şeytanın bir diğer tuzağı, insanı korku ve kaygılara sürüklemektir. Kimisini dünya korkusuna, kimisini rızık ve geçim korkusuna, kimisini de ümitsizliğe düşürür. Bu durumlar, insanın cimrileşmesine, bencilleşmesine ve yalnızlaşıp iyilik gibi önemli erdemleri unutmasına sebep olabilir. Bu husus Kur’an’da şöyle ifade edilir: "Şeytan size fakirliği vaat eder ve her türlü hayasızlığı size emreder…” (Bakara Suresi: 268).
O halde kişi, rızkı verenin hakikatte Allah olduğunu bilerek bu şuurunu asla kaybetmemelidir. Şeytanın belki de en etkili aldatma yollarından biri, insanı kötülüğe sürükledikten sonra “olsun, ileride tövbe ederim” gibi bir düşünceye yönlendirmesidir. Bu, profesyonel bir kandırma yöntemidir. Tıpkı Yusuf (a.s)’ın kardeşlerinin tasarladığı kötülükten önce aralarında geçen şu muhabbette olduğu gibi: "Yusuf’u öldürün veya onu bir yere atın ki babanızın teveccühü size kalsın! Ondan sonra da (tövbe ederek) salih kimselerden olursunuz.” (Yusuf Suresi: 9). Bizler her defasında şu hususu atlıyoruz: Tövbe edeceğiz, ancak bağışlanma konusunda bir garantimiz var mı? Bu, ümitsizlik gibi bir duruma düştüğümüz anlamına gelmesin. Biz her daim ümitvârız, ancak şeytanın bu şekilde Allah ile bizleri kandırıp çeşitli günahlara sürükleyeceğinin farkında mıyız? Şeytanın belki de en büyük hilesi, Allah ile kandırmasıdır. Şöyle ki: "Ey insanlar! Muhakkak ki Allah’ın vaadi haktır. Dünya hayatı sizi aldatmasın. Aman dikkat edin, şeytan sizi Allah ile aldatmasın.” (Fâtır Suresi: 5). Bu gerçekler ışığında, mücadelede başarılı olmanın ilk yolu uyanık olmak ve rakibimizin hamlelerini iyi bilmektir. Bununla birlikte, hamleler karşısında dik ve doğru bir duruş sergilemenin yolu, kulluğun gereklerini tastamam yaparak Allah’ın emirleri doğrultusunda bir hayat yaşamaktır. Dünya hayatının çetin imtihanları karşısında yolumuzu açacak olan şey, imanın gereklerini yerine getirip hakiki mümin olmaktır. İman etmek, sözde kalmamalıdır. İman, İsviçre çakısı gibi değildir ki sadece işimiz düştüğünde çıkaralım, sonra yerine koyalım. İmanın gerekleri, hayatımızı şekillendirdiği takdirde bir anlam ifade eder. Ramazan-ı Şerif ayınızı tebrik ediyorum.” dedi