Olaylar, köylülerin bölgedeki iş makinelerine karşı başlattığı protesto sırasında, yüklenici firma yetkilisinin açtığı ateş sonucu üç köylünün yaralanmasıyla başlamıştı. Yaralılardan biri olan Reşit Kibar, hastanede hayatını kaybetmişti. Bu trajik olay, Artvin genelinde büyük yankı uyandırmış ve bölgedeki tepkileri alevlendirmişti.
Dursun Ali Koyuncu, 7 Eylül’de “Kamu görevlisine hakaret” ve “Mukavemet” suçlamalarıyla tutuklanmıştı. Ancak onun tutukluluğu, adalet sisteminin derin yaralarına işaret eden bir sürecin sembolü haline geldi. Koyuncu, tutukluluğunun 20. gününde, yaşadıklarını ve duygularını kaleme aldığı bir mektubu kamuoyuyla paylaştı. “Bizi katilmişiz gibi cezalandırmak istiyorlar; çünkü Karun kadar zengin bir insanın rantına çomak soktuk” sözleriyle, hem kendi mücadelesini hem de toplumsal adaletsizliğe karşı duyduğu derin öfkeyi dile getirdi.
Mektubunda, özgürlüğüne duyduğu özlemi dile getiren Koyuncu, adalet sisteminin çelişkilerine dikkat çekiyor. Talimatla tutuklandığını ve yine bir talimatla serbest bırakılacağını düşünen Koyuncu, “Özgür olmak güzel şey, ama bu buruk bir mutluluk olacak. Adaletsiz bir dünyaya tekrar merhaba diyeceğim,” diyerek, sistemin adalet eksikliğine vurgu yapıyor. Reşit Kibar’ın kırkının henüz çıkmadığını hatırlatarak, yaşanan kayıpların sadece köylüleri değil, tüm ülkeyi derinden yaraladığını ifade ediyor.
Gece 02.00’de gerçekleşen operasyonla gözaltına alındığını anlatan Koyuncu, kendisine yapılan muamelenin ağır olduğunu ve bu sürecin sadece kendisine değil, ailesine de büyük bir eziyet haline geldiğini söylüyor. 79 yaşındaki annesinin Kars’a kadar gelmek zorunda kalmasını, “Adalet adına bana da aileme de eziyet çektirdiler” sözleriyle aktarıyor.
Dursun Ali Koyuncu, Cankurtaran’da yaşananların zenginlerin rantına karşı bir direniş olduğunu belirtiyor. Doğayı ve yaşam alanlarını koruma mücadelesi verdiklerini söyleyen Koyuncu, olayların arkasındaki asıl nedenin rant olduğunu vurguluyor. Reşit Kibar’ı kaybettikleri günün hemen ardından tutuklandığını belirten Koyuncu, “Sanki katilmişiz gibi cezalandırmak istiyorlar bizi” diyerek, haklı mücadelelerinin adaletsizlikle karşılandığını ifade ediyor.
Koyuncu’nun mektubu, baskı ve korku ortamına karşı direnişin süreceğini, adil bir gelecek için mücadele etmeye devam edeceklerini vurguluyor. Mektubun son satırlarında ise, “Çocuklarımıza bırakacağımız en güzel miras adil bir ülke. Aksi durumda çocuklarımız avukat, mühendis, hakim, savcı olsa ne olur? Adaletsizliğin hakim olduğu bir ülkede kimse nefes alamaz, alamıyoruz” diyerek, adaletsizliğin sadece bugün değil, gelecek nesiller için de büyük bir tehlike olduğuna dikkat çekiyor.
Mektubun tamamı şöyle:
“Herkese merhaba;
Tutsak edilişimin 20. günündeyim. Özgürlüğüme 20 gün zincir vurdular. Olsun, nice tutsak edilen arkadaşın yanında 20 günlük tutsaklağımı konuşmaktan ar ederim. Saray rejimine karşı susmayıp tutsak edilen nice yoldaşlara selam olsun.
Talimatla alındım. Muhtemeldir “Bu kadar yeterli” denilerek talimatla da salınıvereceğim. Serbest bırakıldığımda tabii ki mutlu olacağım. Özgür olmak güzel şey. Özgürlüğüne düşkün biri olarak tabii ki sevineceğim. Ama bu buruk bir mutluluk olacak. Adaletsiz bir dünyaya tekrar merhaba diyeceğim. Daha Reşit abinin kırkı çıkmadı. Ülkem adına üzüleceğim, şu an da üzülüyorum. Çünkü beni talimatla alıp sonra bilmem kaç gün sonra “özgürsün” diyecek adalet sisteminin özgür olmaması üzücü. “Cankurtaran’da öldüremedik dört duvar arasında sürün; Artvin Cezaevi bize yetmez, Kars’a kadar sürün” diyen ülke adaleti adına üzülüyorum.
Gece 02.00’de dillere destan bir polis operasyonuyla alındım. Sanki çete lideri, azılı katil gibi bir muamele gördüm ama eminim ki onlara böyle muamele yapılmamıştır. İnsana “keşke devleti şöyle birkaç milyon dolar dolandırmış olsam” dedirtecek cinsten bir operasyonla alındım. Sabaha karşı mahkeme kurup tutukladılar. Tutuklanacağım önceden belliydi. Hatta Artvin Cezaevi’ne konulmam için Artvin Adliyesi’nde tutuldum. Mahkemem Hopa’daydı ama 70 kilometre uzakta SEGBİS’le yargılandım. Avukatımla bile SEGBİS’le görüştürüldüm. “Ülkede adalet var” gibi yapıp muhteşem bir tiyatro gösterisi ile Artvin Cezaevi’ne konuldum. Yetmedi Artvin’den Kars’a gönderildim. Avukatlarımdan, ailemden ve arkadaşlarımdan uzaklaştırarak hem beni yıldırmak hem de aileme eziyet çektirmek istediler adalet adına. Ailem görüşe gelmek için yüzlerce kilometre yol yaptı. 79 yaşındaki annemi Kars’a kadar yordular. Evet eziyet çektirdiler. Ama yılmadık, eğilmedik. Bu da onlara dert olsun. Onların adalet duygusu da vicdanları da körelmiş.
Genç yaşta toprağa verdiğimiz, üç çocuk babası, geride gözü yaşlı eş bırakan Reşit Kibar’ı; kolumuz kanadımız abimizi toprağa vereli üç gün olmuşken aldılar beni. Sanki katilmişiz gibi cezalandırmak istiyorlar bizi. Niye? Çünkü “Karun kadar zengin” bir insanın rant ve talanına çomak soktuk. Çünkü doğamızı, ağaçlarımızı, ormanımızı koruduk, yaşam alanlarımıza sahip çıktık diye. Çünkü bu düzen zenginlerin düzeni, güçlünün düzeni. Eminim ki iki kişiyi yaralayıp bir kişiyi katleden şirketin tetikçisi katil bile bizim kadar uğraşmadı. Güle oynaya cezaevine gitti, azmettiricileri de iyi bakıyordur ona. Cenazesi olan, yaralıları bulunan yastaki insanlara devletin bütün imkanlarıyla saldıranlar, azmettiricileri koruyor.
Bize, bana bu adaletsizliği yapanlar o gün Cankurtaran’da kurşun sıkanlara güç vermiştir.
Beni yas dönemimde dört duvar arasına gönderenlere karşı hukuk mücadelemi sürdürmeye devam edeceğim. Bunların derdi baskı ve korku ortamını güçlendirip çete düzenini devam ettirmektir.
Düzen zenginlerin düzeni, adalet güçlüden yana olabilir. Asla ajitasyon olsun diye söylemiyorum. Ezilenlerin adaleti için mücadele etmeye devam edeceğiz. Çocuklarımıza bırakacağımız en güzel miras
adil bir ülke. Aksi durumda çocuklarımız avukat, mühendis, hakim, savcı, doktor olsa ne olur? Adaletsizliğin hakim olduğu bir ülkede kimse nefes alamaz, alamıyoruz.
Tüm dostlara sevgilerimle.”