HOPA

“Sağlıkta Ticaret Ölüm Demektir”

Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası (SES) Artvin Temsilciliği, Hopa Devlet Hastanesi önünde “bebeklerimizin canına kast eden rantçı sağlık sistemini birlikte değiştireceğiz” diyerek basın açıklaması gerçekleştirdiler

Abone Ol

Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası (SES) Artvin Temsilciliği tarafından “Yenidoğan Bebek Çetesi” skandalına tepki amacıyla Hopa Devlet Hastanesi önünde basın açıklaması gerçekleştirdiler.

19 özel hastanede 12 bebeğin ölümüne neden olan “Yenidoğan Bebek Çetesi” skandalına tepkiler devam ediyor. Skandalın ardından başlatılan soruşturma yürütülürken Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası Artvin Temsilciliği tarafından, “Sağlıkta ticaret ölüm demektir” başlığıyla basın açıklaması düzenledi.

Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası(SES) Artvin Temsilcilik Başkanı Ecz. Onur Baltacıoğlu yaptığı basın açıklamasında sağlıkta özelleşme eleştirildi.  Baltacıoğlu “sağlıkta dönüşüm programı sağlıksızlık üretmeye, bebekler dâhil yaşamımıza kast etmeye başlamıştır. Birlikte değiştireceğiz!” diyerek yaşanılan olaylara tepki gösterdi.

Sermayenin ihtiyaçları kapsamında Dünya Bankası’nın bir programı olarak geliştirilen Sağlıkta Dönüşüm Programının 3 Kasım 2002 tarihinde AKP’nin tek başına iktidara gelmesiyle birlikte uygulamasına hız verildiğini aktaran Baltacıoğlu,  “Sağlık sistemine bilerek yatırım yapılmamış ve sağlık sistemi uygulanan politikalarla zayıflatılmış, sonra da bunun sonucunda ortaya çıkan hasta kuyrukları, ilaca ulaşma zorlukları, SSK - Sağlık Bakanlığı ayrılığı gibi halkta oluşan hoşnutsuzluktan faydalanılmış, bu olumsuz sağlık uygulamalarının “Sağlıkta devrim” yapılarak değiştirileceği beklentisi oluşturulmuş ve Sağlıkta Dönüşüm Programının uygulanmasına destek istenmiştir. Gelinen aşamada özellikle de para için bebeklerimizin yaşamlarına kadar el uzatan bu programın, toplum sağlığına yararı olmadığı herkesçe görülmüştür. Sağlıkta dönüşüm programı ve programa yön çizen kâr ve rant amaçlı, özelleştirmeci, halkın geniş kesimlerinin çıkarlarını, sermayenin ihtiyaçlarını için gözden çıkartan anlayış ülkemizde de benzer uygulamaları uygulayan tüm dünya ülkelerinde de çökmüştür. Sağlıkta Dönüşüm Programı; sözleşmeli çalışmayı, performansa dayalı ücretlendirmeyi, genel sağlık sigortası uygulamasını, aile hekimliğini, kamu hastane birliklerini kapsıyordu. Kamu alanının tamamında planlanan genel dönüşümün adı olan “Kamu Özel Ortaklığının sağlıktaki adı olan şehir hastaneleri ise programın ikinci fazı olarak ifade ediliyordu. “Sağlıkta Dönüşüm Programı” tüm itirazlarımıza rağmen yaşama geçirilmeye çalışıldı. Mevcut sağlık sistemine eleştirilerimizi ifade ederken hep alternatifini de sunduk. Sağlıkta Dönüşüm Programı’nda “Biz ne dedik, onlar neler yaptılar ve sonuçları ne oldu” hatırlayalım: Sağlık toplumsal bir olgudur. Toplumun en geniş kesimlerinin sağlığını ve ihtiyaçlarını merkeze almalıdır. Bir sağlık sorunu varsa sadece bireyin durumuna indirgenemez, altında yatan toplumsal, siyasal, ekonomik, ekolojik, kültürel ve eril tahakkümden kaynaklanan nedenler vardır.  Bunları görmeden sağlık konusunda bir yol alınmayacağı açıktır.  Ancak yönetenler sadece sonuçlar ile ilgilenerek sağlıksızlık hâlinden kâr etmeye heves eden bir sağlık sisteminde ısrar etmeye devam etti” dedi.

Koruyucu Sağlık Sistemi Öncelenmelidir

Baltacıoğlu, konuşmasının devamında sağlık hizmetlerinin hayati önemde olduğunu belirterek bu hizmetlerin toplum merkezli olması gerektiğini kaydetti.

Baltacıoğlu, “Sağlıktaki yatırımların ağırlığı koruyucu sağlık hizmetlerine verilmelidir. Geçmiş dönem var olan sosyalleşmeye dayalı sağlık ocağı sistemindeki aksaklıklar giderilmeli, iyileştirilerek daha güçlü bir birinci basamak örgütlenmesi yaratılmalıdır dedik. İktidarlar birinci basamağa yönelik eleştirileri görmezden gelerek ve gerekli yatırımları yapmayarak birinci basamağı çalışamaz hâle getirmişlerdir. Koruyucu sağlık hizmetleri tamamen rafa kaldırıldı ve tedavi edici hizmetlerin bir parçasına dönüştürüldü. Ekip dağıtıldı, koruyucu hizmetler parçalandı. Birinci basamakta verilen hizmetler polikliniğe daraltıldı, kişisel koruyucu hizmetle sınırlı tutuldu. SSK, üniversiteler, askeri kurumlar, belediye, Sağlık Bakanlığı vb. farklı ve bölünmüş bir sağlık hizmetleri mevcut idi. Bunların birleştirilmesi gerekir ancak bu yapılırken sağlık hizmetlerinin planlaması, örgütlenmesi ve sunumunda toplumun örgütlü kurumlarının ve en başta da sağlık emekçilerinin örgütlerinin karar ve denetim süreçlerinde bulunması gerekir dedik. Aynı zamanda sağlık hizmetlerinin basamaklandırılması ve bu basamaklandırmaya uyulması özellikle üçüncü basamakta yığılmaların engellenmesinin ve sağlık eğitimi açısında önemli olacağını söyledik. Kamu kurumlarında yürütülen sağlık hizmetleri tek elde toplanıp “Tüm sağlık kurumları tek çatı altında toplandı”  denilirken diğer taraftan özel sağlık kurumları teşvik edilerek, destekler sunularak sayısı arttırıldı. Sağlık kurumlarını Halk Sağlığı, Temel Sağlık Hizmetleri ve Kamu Hastane Birlikleri diye üçe ayırdı. Tüm itirazlarımıza rağmen sağlık hizmetlerinin bütüncüllüğü yok sayarak bu politikada ısrar edildi.  Belli bir süre sonra insanın aklıyla alay edercesine “Sağlıkta devrim” diyerek üçe ayırdıkları sağlık kurumlarını yine birleştirdiler.

Önemli bir diğer değişim de Sağlıkta Dönüşüm Projesi öncesinden başlayan ve Sağlıkta Dönüşüm Projesi ile patlama yapan özel sağlık sektörü oldu. Sermaye kesimlerinin sağlığa ilgisi büyük oldu. Sağlıktan artı değer sızdırma, hükümetin teşvikleri ile oldukça cazip hâle geldi. Güvencesiz sağlık, emek gücü bu hastanelerde derin sömürüye maruz kalırken, hastaların bedenleri kâr adına sürekli istismar edilir hâle getirildi. Sağlık hizmetlerinin genel bütçeden karşılanması gerekir, sağlıktan tasarruf yapılamaz dedik. Önce sağlık hizmetlerini ve finansmanını birbirinden ayırdılar. 2008’de çıkarılan Genel Sağlık Sigortası uygulaması ile yoksullar üzerinde sağlık hizmetinin mali yükü artmıştır. Bunu takip eden Sosyal Güvenlik Kurumu Uygulama Tebliğleri ve katkı katılım payları, cepten ödemeler ile toplumun sağlık hizmetini almasının önüne ciddi bariyerler konulmuştur. “Sağlık bir kamu hizmetidir, kamu hizmeti kadrolu çalışanlar eliyle yürütülür, kamu hizmetlerinin nitelikli ve sürekliliği için bu bir zorunluluktur” dedik. Ancak geçen süre zarfında güvencesizlik temel çalışma rejimine dönüştürüldü. Güvencesizlik durumu emekçileri; sağlıksız koşullarda, daha fazla sürelerde, daha ucuza çalışmaya zorladı. Sağlığımız bozuldu. Salgın da hastalandık ve öldük. Depremde enkaz altında kaldık. Sağlık emekçilerinin insanca yaşanacak bir temel ücreti olmalıdır dedik.  Sürekli olarak sağlık emekçilerin temel ücretini düşük tutarak performans, teşvik vb. güvencesiz ücretlendirme getirdiler. Gelirleri arttırmak için fazla mesai ve fazladan nöbetler tutmaya başladık. 2-3 kişinin işini tek kişiye gördürdüler” diye konuştu.

“Özel sağlık kurumu ile SGK’nın bir daha anlaşma yapılmasının önüne geçilmeli”

Baltacıoğlu, sağlık çalışanlarının taleplerini sıralayarak basın açıklamasının devamında şu ifadelere yer verdi; “Bizler sağlık hizmetlerinin toplum içine yayılımı ile ulaşımı kolaylaştırmayı savunduk. Devasa hastanelerin toplum sağlığı açısından yararlı olmadığı, esas olarak koruyucu sağlık hizmetlerinin güçlendirilmesi gerektiğini söyleyegeldik. Bu devasa hastaneleri sağlık hizmetlerin verilmesi açısından da uygun mekânlar olmadığını ifade ettik. Tüm ısrarlarımıza rağmen toplumsal sağlık için ayrılması gereken kaynaklar buralara ayrılarak şehir hastaneleri açıldı.

Sonuç olarak sizin yap-boza dönüştürdüğünüz sağlık sisteminin toplum sağlığına yararı olmadığı açıktır. Salgın ve sonrasında deprem bunu daha görünür kılmıştır. “Sağlıkta devrim” diye allayıp pulladığınız “sağlıkta dönüşüm” programınız çökmüştür. Bizler başka bir sağlık mümkündür ve zorunludur diyoruz; Rant ve kâr amaçlı değil, sağlık emekçisi ve sağlık hizmeti alan yurttaşlar arasına para ilişkisinin giremediği, koruyucu hizmetlerin öncelendiği toplum için sağlık diyoruz, Sürekli çoğalan özel sağlık kurumlarına değil, kamu sağlık kurumlarına yatırım diyoruz, Bireysel ve tedavi merkezli değil, toplum merkezli koruyucu sağlık diyoruz, Taşeron, sözleşmeli, 4/B,4/C,4/D, 3+1 değil,  tek ve kadrolu çalışma diyoruz, Performans değil, emekliliğimize yansıyacak temel ücret ve ücretlerimizde artış diyoruz, Devasa şehir hastaneleri değil topluma yayılmış, ulaşılabilir sağlık kurumları diyoruz. Ve ücretsiz, nitelikli ve ulaşılabilir sağlık hizmeti demeye devam edeceğiz. İşte bu söylediklerimizi dikkate almadığınız, bizleri dinlemediğiniz, sağlığı piyasalaştırdığınız ve kâr aracına dönüştürdüğünüz için bugün bebeklerimizin özel hastane yoğun bakımlarında nasıl katledildiği haberleri ile sarsılıyoruz. Ankara’da en yetkili makamın önünden ve tüm illerde sağlık kurumları önünden, kentin meydanlarından haykırıyoruz. Yaşanan bu katliamı birkaç kişiye yıkarak birkaç hastane kapatarak örtemezsiniz. O hastanelerde çalışan suçsuz, evine ekmek götüren emekçileri işsiz bırakamazsınız. Bu hastaneleri kamulaştıracak ya da işsiz kalacak suça bulaşmamış emekçileri Sağlık Bakanlığına bağlı hastanelerde görevlendireceksiniz! Yerelden bakanlığa kadar tüm bürokratlar sorumluluğu gereği görevden el çektirilerek adli ve idari soruşturmaya dâhil edilmelidir! Kâr ederken ses çıkarmayan hastane patronları ya da özel hastane şirketlerinin yöneticileri de aynı derecede sorumludur. Gözaltına alınan tek bir hastane sahibi ya da şirket yöneticisi yoktur. Bunlar da soruşturmaya dâhil edilmelidir! Kamu hastanelerindeki istihdam açığını hızla giderip liyakatsiz yöneticileriniz geri çekilmelidir! Kamusal, nitelikli, erişilebilir ve ücretsiz sağlık sisteminin garantisini verilmelidir! Özel hastaneleri ya kamulaştırılmalı ya da SGK ile yapılan tüm anlaşmaları iptal edilmeli ve hiçbir özel sağlık kurumu ile SGK’nın bir daha anlaşma yapmasının önüne geçilmelidir!  Özel hastane, isteniyorsa bırakın özel kalsınlar. SGK’dan yani halkın vergilerinden beslenmemelidir! Yönünüzü sermaye tekellerine değil; halka, sağlık ve sosyal hizmet emekçilerine dönmelisiniz! Sağlık emekçileri ve halkı karşı karşıya getirip bu skandaldan sıyrılmanıza izin vermeyeceğiz!”