Öğretmenlik Meslek Kanunu (ÖMK) teklifi, bugün TBMM'de yeniden gündeme geliyor. Öğretmenleri ayrıştıran ve eğitim camiasında geniş yankı uyandıran bu teklif, eğitimciler tarafından yoğun eleştiriler alıyor. Eğitim sendikaları, mesleği parçalara bölen ve mevcut sorunları derinleştiren düzenlemeye karşı seslerini yükseltiyor.
ÖMK teklifinin hazırlanış sürecinde yalnızca iktidara yakınlığı ile bilinen Eğitim Bir-Sen’in görüşünün alınması, diğer eğitim sendikalarının ve meslek örgütlerinin tepkisini çekti. Eğitim İş ve Eğitim Sen, bu süreçte MEB'in eğitimin gerçek paydaşlarını yok sayarak hareket ettiğini belirtti. Yapılan açıklamada, eğitimciler, kanunun öğretmenlerin yaşadığı mevcut sorunları çözmek yerine daha da derinleştireceği konusunda uyarılarda bulundu.
Teklife göre, "öğretmenlerin seçilmeleri, yetiştirilmeleri, atanmaları, hakları ve kariyer basamaklarında ilerlemeleri" düzenleniyor. Bu kapsamda, yeni kurulacak Milli Eğitim Akademisi ile öğretmen adaylarının göreve başlamaları için 2 yıllık bir eğitim süreci zorunlu kılınacak. Akademiden mezun olanlar ise ancak "aday öğretmen" olarak görev yapabilecek ve 3 yıl sürecek bu süreçte ücretli olarak çalıştırılacaklar.
Bu sistem, eğitimciler arasında yeni bir ayrışmayı da beraberinde getiriyor. ÖMK, öğretmenleri "aday öğretmen," "uzman öğretmen" ve "başöğretmen" olmak üzere farklı kategorilere ayırıyor. Uzman ve başöğretmen unvanları ise kıdem yerine sınavla alınacak, bu da eğitimciler arasında eşitsizliği artıracak.
Kanunun en tartışmalı maddelerinden biri de 12. madde. Bu madde ile Milli Eğitim Bakanlığı, "uygunsuz" görülen eğitimcileri meslekten uzaklaştırma yetkisine sahip olacak. Eğitimciler, bu düzenlemenin öğretmenlerin sosyal hayatlarını da baskı altına alabileceğini ve keyfi ceza uygulamalarına zemin hazırlayacağını belirtiyor. Ayrıca, "müstehcenlik" gibi geniş tanımlı disiplin suçlarının da kanunda yer alması, öğretmenler üzerinde büyük bir baskı unsuru olarak değerlendiriliyor.
“Bu teklif, öğretmenlerin mesleki haklarını güvence altına almak bir yana, bizi daha da zor şartlar altına sürükleyecek hükümler içermektedir. Kanuna dair temel itirazlarımız şu şekildedir;
Meslek Kanunu Tanımı Yanıltıcıdır: Bu kanun teklifi, öğretmenlik mesleğini tanımlamıyor; bir meslek kanunu niteliği taşımıyor. Öğretmenliğin temel özellikleri, görev ve sorumluluklar, mesleki haklar, sosyal haklar, örgütlenme özgürlükleri gibi konular hiçbir şekilde kapsamda yer almıyor.
Anayasa Mahkemesi Kararları Göz Ardı Edilmiştir: Daha önce Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilen hükümler yeniden düzenlenmeden teklifte yer alıyor. Özellikle aday öğretmenlik süreci, bu sefer hazırlık eğitimi adı altında güvencesiz bir hale getirilmiştir.
Unvan Ayrımı Kabul Edilemez: Uzman öğretmen ve başöğretmen unvanları, görevde herhangi bir yetki farklılaştırması olmadan korunmuştur. Meslek kıdemi esas alınarak yapılan ücret düzenlemesi, tüm öğretmenlere unvan şartı aranmaksızın verilmelidir.
Öğretmenlik Mesleğini Güçlendirmiyor, Aksine Zayıflatıyor: Kanun teklifi, öğretmenleri otoriteye uygun şekilde seçmeyi amaçlamaktadır. Bu anlayış, öğretmenleri güçlendirmeyi değil, tam tersine zayıflatmayı hedeflemektedir.
Mesleki Güvence Yok, Güvencesiz İstihdam Var: Sözleşmeli, ücretli öğretmenlik gibi güvencesiz istihdam biçimleri bu kanun teklifiyle daha da yaygınlaştırılmakta, hazırlık eğitimi adı altında yeni bir güvencesizlik basamağı eklenmektedir.
Öğretmen Yetiştirme Sistemi Sapmıştır: Kanun teklifi, öğretmen yetiştirme sürecinde ciddi bir sapma içeriyor. Öğretmenlik lisans eğitimi üzerine kısa süreli bir eğitimle mesleği kazanma öngörülüyor, bu da öğretmenliğin niteliğini düşürecektir.
Öğretmenlerin Hakları Görmezden Gelinmiştir: Bu kanun teklifinde öğretmenin hakları yoktur. Görev ve sorumluluklar detaylandırılırken, öğretmenin sosyal hakları, kürsü dokunulmazlığı, dinlenme ve tatil hakları gibi konular yok sayılmıştır.
Milli Eğitim Akademisi’ni Kabul Etmiyoruz: Öğretmenlik, öğretmen yetiştiren kurumlarda edinilen beceri ve bilgiye dayalı bir uzmanlık mesleğidir. Öğretmenlik mesleğini, sadece MEB’in belirleyeceği hazırlık eğitimine dayandıran bu anlayışı reddediyoruz.
Bu gerekçelerle bizler eğitim alanında örgütlü sendikalar olarak, yeniden TBMM gündemine getirilecek olan kanun teklifine itiraz ediyoruz.
Unvanlarda ayrıştırmayı kabul etmiyoruz! Kıdem yılına göre tüm öğretmenlere ödemeler yapılmalı, bu ödemeler emekliliğe yansıtılmalıdır.
Milli Eğitim Akademisi’ni kabul etmiyoruz! Öğretmenlik diploması esastır, başka bir yapıya ihtiyaç yoktur.
ÇEDES gibi protokollerle öğretmenlik mesleği dışında bizlere dayatılan görevleri kabul etmiyoruz! Öğretmenler kanunda belirtilen asli görevlerini yapmalı, kanunlarda açıkça yazdığı gibi okullarda öğretmenler dışında hiçkimse eğitim öğretim hizmeti vermemelidir.
Disiplin hükümleriyle baskılanmak istemiyoruz! Haklarımızı kısıtlayan ve bizleri keyfi ceza uygulamalarıyla baş başa bırakacak olan her türlü düzenlemeye karşıyız.
Özel sektör öğretmenlerinin ücretleri güvence altına alınmalıdır! Taban maaş yasasıyla, kamu-özel farkı ortadan kaldırılmalıdır.
Güvencesiz istihdamı reddediyoruz! Ücretli, sözleşmeli değil, kadrolu ve güvenceli istihdam sağlanmalıdır.
Meslek Kanunu’nda haklarımız ve taleplerimiz olmalıdır! Bu teklif, sadece görev ve sorumluluklardan bahsederken, öğretmenin haklarını ve taleplerini görmezden geliyor.
ÖMK kanun taslağı gerek hazırlanış biçimi gerekse sınırlı içeriği açısından meslek kanunu olmaktan çok uzaktır. Öğretmenlik mesleği gibi 17 milyonu aşkın öğrencinin eğitim hakkını ve bir milyonun üzerindeki öğretmenin mesleğini, çalışma koşullarını, ekonomik ve özlük haklarını böylesine sığ ve dar bir çerçevede düzenlemekte ısrar etmek doğru değildir.
MEB gerçek bir meslek kanunu hazırlamak istiyorsa ILO ve UNESCO ortak belgesi olan; ‘Öğretmenlerin Statüsü Tavsiyesi’ metni esas alınmalıdır. Sadece öğretmenlerin değil tüm eğitim emekçilerinin ekonomik, demokratik, özlük haklarını iyileştirmek amaçlanmalı, mevcut hakları koruyan, eşit işe eşit ücret ilkesine dayanan, adil ve kapsayıcı bir meslek kanunu hazırlanmalıdır. Siyasi iktidar ve Millî Eğitim Bakanlığı sesimizi duymalı, taleplerimize kulak vermelidir.”