Kadınlarda en sık görülen kanser türlerinden birinin meme kanseri olduğunu belirten Tekin, “Meme, süt bezleri ve burada üretilen sütü meme başına taşıyan kanallardan oluşur. Bu süt bezleri ve kanalları döşeyen hücrelerin, kontrol dışı olarak çoğalmalarına ve vücudun başka yerlerine yayılma kapasitelerinin olmasına meme kanseri denir. Toplumdaki sıklığına bakarsak Meme kanseri kadınlarda en sık görülen kanser türlerinden biridir” dedi.

Dünya genelinde kadınlarda görülen her üç veya dört kanserden birinin meme kanseri olduğu bilgisini veren Tekin, “Yılda 1.700.000’e yakın meme kanseri görülür.  Sağlık bakanlığı verilerine göre ülkemizdeki sıklığı yüz binde 46 olarak tahmin edilmektedir. Taramanın yaygınlaşması, tedavi ile ilgili gelişmeler sonucunda meme kanseri ilişkili ölümler azalmaktadır” şeklinde anlattı.

Hastalığın belirti ve bulgularını anlatan Tekin, şöyle söyledi:  “En sık: Kitle veya kalınlaşma, sıklıkla ağrısız, akıntı veya kanama, meme boyut ve konturlarında değişiklik, meme başı çekintisi, areola renk ve görünümünde değişiklik, kızarıklık ,portakal kabuğu görünümü”

Hastalığın tedavisi hakkında, “Küratif tedavi (kanserin tam iyileşmesini amaçlayan tedavi yöntemlerinin biri veya kombinasyonu). Vücuttan kanserin tamamen çıkarılması cerrahi, radyoterapi, kemoterapi. Palyatif Tedavi: Kanserin veya tedavilerin yan etkilerinin azaltılması için kullanılan her türlü tedaviye verilen isimdir” dedi.

“Yoksulluğa Karşı Mücadelede Birleşiyoruz” “Yoksulluğa Karşı Mücadelede Birleşiyoruz”

Hastanın tedavi sürecinde beslenme durumunun neden önemli olduğunu anlatan Tekin, “Ağırlığına göre verilen ilaçlar, vücut yüzey alanına göre verilen ilaçlar, bağışıklık, komplikasyon gelişimi-tedaviye ara verme, kaşeksinin yanında getirdiği komplikasyonlar, fiziksel kapasitede azalma, psikolojik yan etkiler” diye belirtti.

Tekin, şu bilgileri verdi:

“Beslenme kanser için etkili bir koruyucu ve önleyici strateji kabul edilmektedir.Yeni doğal ilaçların keşfi, yan etkilerin azaltılması, yüksek seçicilik ve düşük toksisite kanser hücrelerinin tedavi edilmesi için önem taşır. Polifenol ve fitoöstrojen bakımından zengin besinler, lifli besinler, meyve-sebze tüketimi meme kanseri oluşumuna karşı koruyucu etki göstermektedir.  Asyalı kadınlar üzerinde yapılan bir araştırmada, meme kanserinin daha az görüldüğü tespit edilmiştir, bunun sebebi ise Asyalı kadınlarınfasulye, soya fasulyesi, kırmızı fasulye ve nohut gibi bakliyatları çokça tükettikleri görülmüştür, Çok fazla abartıya kaçmadan öğünlerde sıklıkla bakliyat tüketmek, meme kanserini önlerken aynı zamanda meme kanserine karşı koruyucu olacaktır.

Fitoöstrojen: Bitkilerde doğal olarak bulunan, östrojene benzer özellikler gösteren bileşiklerdir. Fitoöstrojenler kimyasal yapılarına ve bulundukları dokulardaki östrojen reseptör tiplerine bağlı olarak hem östrojen benzeri, hem de östrojen etkisinin tersi etki gösterme özelliğine sahiptirler.  Bilim dünyasının bu maddelere ilgisi; fitoöstrojen yönünden zengin besinleri tüketen toplumların, menopoz sonrasındaki dönemde, karşılaştıkları sağlık sorunları sıklığının az oluşunun gözlenmesiyle doğmuştur. Batılı kadınların menopoz sonrasında oluşan yüksek orandaki sağlık sorunlarına karşılık, özellikle Uzak doğulu kadınların, bu sorunları daha nadir olarak yaşamaları; fitoöstrojenler üzerine olan ilgiyi ve merakı artırmıştır. Fitoöstrojen içeren besinler ; Östrojen seviyesine göre farklı davranabilmektedir. Düşük östrojen seviyesinde östrojen benzeri, yüksek östrojen seviyesinde östrojen karşıtı olarak davranabilmektedir. Bunlardan bazıları: Elma, havuç, nar, çilek, kızılcık, üzüm, kuş üzümü, mercimek, nohut, fasülye, yonca filizi, ıspanak, brüksel lahanası, brokoli, soya ve soya ürünleri: Soya fasulyesidir.

Dikkat!  Keten tohumu. Yüksek miktarda lignan alımı örneğin fazla miktarda keten tohumu tüketimi, östrojen seviyesini ve buna bağlı olarak meme kanseri riskini arttırmaktadır. Menopoz sonrası hanımlarda folat miktarının yeterli alınması meme kanseri riskini azaltmaktadır. Folat açısından yeterli beslenme amacıyla doğal ortamında tabii ürünlerle beslenmiş hayvanın karaciğeri, ıspanak benzeri koyu yeşil yapraklı sebzeler, kavun, portakal suyu,enginar, pancar, brokoli, bamya ve kuru baklagiller tercih edilebilir. Soya proteininin günlük 60 mg alımı vazo-motor semptomları%50 oranında, günlük 70 mg alımı ise semptomları % 61 oranında azalttığı çalışmalarda belirtilmiştir. Alfa lipoik asit, kanser hücrelerini öldürürken, bağışıklık sistemini kuvvetlendiren, tüm hücrelerin metabolizmasında önemli rol oynayan bir faktördür. Özellikle bezelye, nohut, börülce, ıspanak, brokoli, domates, brüksel lahanası, pirinç kepeği, karaciğer ve dalak gibi ürünlerde bol olarak bulunur. Yoğun olarak klinik çalışmaları yapılan alfa lipoik asit yolu ile200 mg alınması halinde % 30 u emilmektedir. Yüksek doz kullanımda kan şekerini düşürücü etkisi fazla olacağından, diyabet ilacı kullananlarda dikkatli olunmalıdır.

Bazı kemoterapi ilaçlarının ve radyoterapinin etkisini bozduğundan aktif tedavi süreci sırasında kullanılmamalıdır. Her ne kadar diyetle alınan fitoöstrojenlerin toksisite bildirilmemiş olsa da bir hastalık tedavisinde ya da yaşam kalitesini arttırmak gibi özel bir amaç için tüketiliyorsa bunun bilinçli bir şekilde yapılması gerekmektedir. Fitoöstrojen kullanımı kişinin metabolizması, hastalığı, yaşı gibi çeşitli etkenlere bağlı olup dozunun, kullanım şekli ve süresinin kontrol altında olması destek veya tedavide daha verimli sonuçlar elde edilmesini sağlayacaktır.”

Ayşe ÖZDER

Editör: AYŞE ÖZDER