Cumhuriyet Gazetesi Ankara Temsilcisi Sertaç Eş, Artvin’e gerçekleştirdiği ziyaret sırasında Gündem Artvin İnternet Haber Sitesi’ne açıklamalarda bulundu. Türkiye’de hem doğaya hem de gazeteciliğe yönelik baskıları değerlendiren Eş, ekonomik krizin, demokratik gerilemeyle iç içe geçtiğini vurguladı.
“Burada bir sorun var, sorun yaratılıyor” diyerek sözlerine başlayan Sertaç Eş, “AK Parti’nin yarattığı sorunlarla biz gazeteciler boğuşuyoruz. Gazeteler olarak boğuştuğumuz bir başka sorun da doğanın talan edilmesi, katledilmesi sorunu. Karadeniz Bölgesi ve özel olarak Artvin, HES uygulamalarıyla gündeme getirildi ve bu uygulamalar nedeniyle doğa çok ciddi biçimde tahrip edilmeye başlandı. Biz bu toprak üzerinde yaşıyoruz, bu toprağın nimetleriyle besleniyoruz, bir şekilde varlığımızı sürdürüyoruz. Şüphesiz ki ülkenin ekonomik kaynaklarından o ülkenin halkı yararlanmalı ama siz bu noktada doğayı tahrip ederek, zarar vererek, doğayı yaşanmaz hâle getirerek ekonomik olanaklardan faydalanamazsınız. Bu mümkün değil” dedi.
Bölgede yaşayan insanların susuz kalması, siyanürle zehirlenmesi ve hastalanması hâlinde, sağlanacak ekonomik yararın çok ötesinde kayıplar yaşanacağını ifade eden Eş, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Eğer Erzincan’da yaşanan maden faciası gibi olaylar yaşanıyorsa, bu tür madenciliğe, bu tür enerji üretimine Türkiye’nin artık izin vermemesi gerekiyor. Örneğin gidin Kanada’ya; aynı madencilik mantığıyla işletmeye açılabilecek bir doğa var ama orada devlet ve toplum buna izin vermiyor. Neden? Çünkü kendi toprağını ve sağlığını önemsiyor. Türkiye’nin de artık bu mücadeleyi vererek aynı olgunluğa ulaşması gerekiyor. Bunu hızla yapmamız lazım. Ama Türkiye’nin burada bir talihsizliği var: Kanada’da kendi ülkesinde bu tür işletmeleri açmakta zorlanan, açamayan bazı firmalar Türkiye’de birtakım kolaylıklar elde ederek —altını çizerek söylüyorum— halkın ve doğanın aleyhine olacak şekilde işletme kurup büyük oranda kâr elde ediyor. Bizim, kendi sağlığımız ve doğamız için, kendi varlığımız için, başka ülkelerin nasıl koruma mücadelesi veriyorsa aynı şekilde hareket etmemiz gerekiyor.”
Artvin ve Karadeniz Bölgesi'nin yanlış uygulamalar konusunda çok duyarlı olduğunu belirten Sertaç Eş, bu duyarlılığın sürmesi gerektiğini vurguladı. Bölgede yaratıldığı iddia edilen ekonomik faydanın çok az bir kısmının devlete katkı olarak döndüğünü, asıl kazancın çok uluslu şirketlere aktarıldığını söyledi. Bu durumun aynı zamanda bir demokrasi meselesi olduğuna dikkat çeken Eş, “Biz gazetecilikte hakkımızı nasıl korumaya çalışıyorsak, yaşama hakkımızı ondan da önce savunmak durumundayız. Özellikle doğaya yönelen bu anlayışı reddetmek ve topluma anlatmak bizim görevlerimizden biridir” diye konuştu.
Yaklaşık beş yıldır derinleşen ekonomik krize de değinen Sertaç Eş, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın her yıl “gelecek yıl enflasyon tek haneye düşecek” dediğini ancak enflasyonun hiç düşmediğini hatırlattı. “Uzun süreli iktidarların ekonomik sorunları çözmesi beklenir. Bu sadece Türkiye için değil, tüm dünya için böyledir. Geldiğimiz noktada AK Parti’nin ekonomik sorunları çözmesi mümkün görünmüyor. Ekonomik kriz başka sorunları da tetikliyor” dedi.
Eş, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yeniden seçilmek istediğini ancak bunun ne hukuki altyapısının ne de halk desteğinin kaldığını savunarak, “Seçmen kaybı yaşandıkça AK Parti sertleşiyor. Gazetecilere yönelik soruşturmalar, muhalif belediye başkanlarına yönelik soruşturmalar gündeme geliyor. Bu bir açmaz. Ülkede demokratik eğilimler bozuldukça ekonomi bozuluyor, ekonomi bozuldukça demokrasi bozuluyor. Böyle bir ortamda huzur sağlanamaz. Ancak artık insanlar ekonomik sıkıntıları çok derinden hissediyorlar. Gördüğümüz kadarıyla AK Parti’ye yönelik seçmen desteği giderek geri çekiliyor” ifadelerini kullandı.
AK Parti’nin 23 yıl sonunda devlete yüzde yüz hâkim olduğunu söyleyen Sertaç Eş, adalet mekanizmasından İçişleri Bakanlığı’na kadar tüm kurumların siyasal amaçlara göre kullanıldığını söyledi. Bu kurumlar aracılığıyla iktidarın tekrar seçilebilmek için çeşitli projeler yürüttüğünü belirten Eş, “Bir taraftan CHP’ye hukuki yollarla baskı kurulurken, diğer taraftan DEM Parti ve PKK lideri Abdullah Öcalan üzerinden yeni bir açılım süreci gündeme getiriliyor. Ancak burada iktidarın samimi olmadığını görmek gerekir. Bir yandan muhaliflere cadı avı yürütüp diğer yandan başka bir muhalefet partisiyle yakınlaşma arayışına girerseniz bu samimiyetsizlik olur. Bir ülkede demokratikleşme istiyorsanız, toplumun sadece bir kesimine iyi davranarak bunu gerçekleştiremezsiniz. Bu bir çelişkidir. Bu siyasi girişimlerin Erdoğan’ın yeniden seçilmesi hedefiyle yapıldığını düşünüyoruz” dedi.
Ekonomik programların da samimiyetsizlik ve tutarsızlık içerdiğini savunan Sertaç Eş, örnek olarak stopaj oranının yüzde 15’ten yüzde 17,5’e yükseltilmesini gösterdi. “Devlet bir yandan ‘harcamayın, tasarruf yapın’ diyor ama diğer yandan insanların faiz gelirine ortak oluyor. Bu, devletin kendi uyguladığını iddia ettiği ekonomik programla da çelişiyor. Bu durum, iktidarın kapitalist sistem içinde istikrarlı bir ekonomi yönetme becerisini kaybettiğini gösteriyor. O nedenle iktidar çok zor durumda” ifadelerini kullandı.
Bu zor durumun görünür olmasını engellemek için kamuoyunun dikkatini başka yönlere çekme çabasının arttığını belirten Eş, “Muhalefete yönelik operasyonlar, sansür ve baskı bunun bir parçası. Ancak gelinen noktada ben artık AK Parti’nin, Tayyip Erdoğan’ın bu saatten sonra Türkiye’yi yönetme becerisi gösteremeyeceğini düşünüyorum. Bu iktidar belki bu dönemi sürdürebilir ama bir dönem daha iktidarda kalabileceklerine inanmıyorum” dedi.
Gazetecilik mesleğine yönelik baskılara da değinen Sertaç Eş, Gazeteci Timur Soykan’ın gazetecilik yaptığı için hedef alınmasının kabul edilemez olduğunu ifade etti. “Sorduğu sorular, yaptığı haberler nedeniyle Soykan’ı tutuklamak istiyorlar. Bazı gazetecileri ev hapsine alıyorlar. Ama bu bizim işimiz. Türkiye’de ciddi bir gazetecilik geleneği var. Bu gelenek bu tür sınamalardan geçti. Darbe dönemlerinde geçti, 28 Şubat’ta geçti, FETÖ’nün darbe girişiminde geçti. Ancak gazeteciliği tarafsız, özgür ve sorumlu bir biçimde yapmak isteyen kurumlar —örneğin Cumhuriyet— bu misyonu yerine getirmeye devam edecek. Bu gazeteciliğin önünü kesemezler. Daha önce bu uğurda birileri bedel ödedi, bugün de öder. Ama Türkiye bu noktadan geriye gitmez. Mesleki anlamda, gazetecilik anlamında bu mümkün değil” diyerek sözlerini tamamladı.