Ülke tarihinin en büyük katliamı olan 10 Ekim Ankara Katliamı’nın üzerinden 9 yıl geçti.
10 Ekim 2015 tarihinde Ankara Garında, KESK, DİSK, TMMOB ve TTB’nin ‘Emek, Barış ve Demokrasi’ mitingine IŞİD tarafından gerçekleştirilen saldırıda, 104 kişinin yaşamını yitirdi, 500’ün üzerinde insan yaralandı.
Saat 14.30’da ailesi ve sivil toplum örgütlerinin katılımıyla yapılan anma töreninde hayatını kaybedenler için saygı duruşu yapıldı.
Saygı duruşunun ardından yapılan konuşmalarda 10 Ekim’de yaşanan olaylar anlatıldı.
Anma töreninde konuşma yapan Emek Partisi Genel Başkan Yardımcısı Levent Tüzel, 10 Ekim’de Ankara garında yaşanan mitinge üniversite öğrencileri, devrimciler, sosyalist gençler, işçiler, kamu emekçileri, doktorlar, hukukçular, belediye emekçileri, ezilen, sömürülen barışa yakıcı ihtiyaç duyan bütün ülkenin insanlarının katıldığını söyledi.
Ankara’da mitingin örgütleyicilerinin alanda baş başa bırakıldığını vurgulayan Tüzel, konuşmasında şu ifadelere yer verdi; “9’uncu yılın da 10 Ekim 2015’te yaşadığımız Ankara Gar katliamının bugün ülkemizde her yerde anılma etkinlikleri ve törenleri yapılıyor. Miting emek ve demokrasi güçlerinin, örgütlerinin, sendikaların örgütlediğ emek, özgürlük, demokrasi ve barış mitingiydi. En çok da barış mitingiydi. Orada Elif gibi üniversite öğrencileri, devrimci, sosyalist gençler, işçiler, kamu emekçileri, doktorlar, hukukçular, belediye emekçileri, ezilen, sömürülen barışa yakıcı ihtiyaç duyan bütün ülkemiz insanları akmıştı. Onları halaylarla uğurlamıştık kentlerden. Yine bir Ankara Garı önünde halay çekerken iki işit militanı örgütlenmiş, yol verilmiş, göz yumulmuş iki canlı bomba peş peşe patlattılar bombalarını. Ortada polis yoktu, ortada güvenlik yoktu. Mitingin örgütleyicileri baş başa bırakılmışlardı. Ve Elif’ler, Şebnem’ler, Korkmaz’lar, Ali Uzatma’lar ve sayısız yedisinden yetmişine diyebileceğimiz barış savunucusu canımız orada arkadaşlarına, yoldaşlarına siper oldular. Kendi hayatlarını kaybettiler. Polis bu tertibe bu katliama göz yumduğu gibi, yol verdiği gibi orada insanlarımızın yaralılara koşmasına onlara uzanmasına da engel oldular. Uzunca bir süre burada devletin, bakanlığın, güvenlik güçlerinin sorumluluğunu gizlemeye çalıştılar. Müfettiş raporları aslında gerçekleri işaret ediyordu. Antep’te, Adıyaman’da, Kilis’te buralarda örgütlenmiş işit hücreleri aslında hazırlıklarını çoktan yapmışlardı.
Eylül ayında olabilecek mitinglerde bu türden saldırıların olabileceği istihbarat raporlarına geçmişti. Bu militanların bomba yapımında kullanılmak üzere gübre aldıkları kayıtlara geçmişti. Fakat o dönemin başbakanının söylediği gibi bunlar suç işlemedikçe bunlara dokunma hakkımız yoktur gibisinden bir politika ile daha doğrusu böyle bir mazeretle aslında devletin suçu itiraf ediliyordu. Biliniyordu kimler oldukları ama ülkeyi yöneten güçler bu türden terör, kaos ve katliam yaratacak bir siyasi atmosfer arzu ettikleri için göz yumuldu. Benzer tabloyu aslında biz Hopa’nın direnişinde gördük. Madımak ’ta gördük. Çorum tertibinde başlıca birçok devletin karanlık güçlerin bir takım paramiliter güçlerin tertiplediği katliamlarda gördük. Böyle bir ülke içerisinde, böyle bir siyaset anlayışının yönetiminde yaşıyoruz, yaşamaya devam ediyoruz.”
“Ankara’da Yüreğimiz Kan Ağladı”
Törende konuşma yapan Fındıklı Belediye Başkanı Ercüment Şahin Çervatoğlu, olayların üzerinden 9 yıl geçmesine rağmen içlerinin kan ağladığını söyledi.
Faşizmin 10 Ekim’de yaşattığı katliamın son olmadığını vurgulayan Çervatoğlu, “Elif yoldaşımız da Turan’ın, Gökben’in ve diğer yoldaşların selamını getiriyoruz. Biz burada bir görevimiz elbette kimileri dua etmeye gelir. Bizim duamız da elif yoldaşa seslenmek burada kiminin inancı, müslümanlık, kiminin Hıristiyanlık, kiminin inançsızlığı bizi ilgilendirmiyor yoldaşlığımız ilgilendiriyor. O bizim insani görevimiz olması gerekiyor. Elif’le burada bulunan kitlenin yüzde sekseni tanışmıyordu. O gün Ankara’da yüreğimiz kan ağladı. Faşizm her zaman dün nasıl bize katliamlar yaptıysa 10 Ekim’de de yaptı ve bu son katliamı olmayacak. Kendini sürdürebilmek için ihtiyaç duyduğu zaman yapacak. Daha yanı başımızda Reşit Kibar’ın katledilişinin üstünden bir buçuk ay geçti. İhtiyaç duyduğu zaman bütün bunları hayata geçiriyor bireysel veya kitlesel bir şekilde. Bizim yapmamız gereken yaşadığımız coğrafyanın kendisinde eğer biz emekten, özgürlükten ve yarınlarımıza, çocuklarımıza nitelikli bir gelecek bırakmaktan bahsediyorsak, kendi vazgeçmemiz gerekenlerden vazgeçmemiz gerektiğini artık çok net biliyoruz.
Bir başkası kendi durduğu noktanın en doğrusu olduğu için ona inanıyor ama doğanın yaşamın, devrimciliğin, hayatın özgürleşmesi için ortak mücadelenin birlikte mücadelenin zamana geldi de geçti. Birileri örgütleniyor, tankıyla topuyla saldırıyorsa bizim tek şeyimiz var; yüreğimiz ve sokak. Yüreğimizi koyup sokağa örgütlersek bu işi başaracağız ve halkın iktidarını kuracağız diyorum. O zaman işte Eliflere olan sözümüz veya ondan öncekilere sözümüz ancak hayat bulacak diye düşünüyorum. Bunun için biz yapacağız. Bizim dönemimizde yapmaya elbette isteyeceğiz ve bunun için çalışacağız. Ama yaşadığımız dönemde yapamasak bile yarın mutlaka yapılması için temellerin atılması gerektiğini düşünüyorum. Bu sürecin bir biriktirme süreci olduğunu en azından ve bu anlamda da Karadeniz’de daha önce de yaşandığı gibi devrimci mücadelenin yükselmesi de mümkün. Sadece kendi durduğumuz yerden hayatı tarifleyerek yapmak mümkün değil. Bu da benim için bir kendi öz eleştirim olsun. Herkes kendi durduğu yerden değerlendirsin. Amasız, fakatsız özgürlüklere ulaşmak için çalışmamız gerekiyor. Onun dışında devrimcilik insanın insanlığa hizmet etmesi ise insanlığa hizmet edelim diyorum” dedi.
Anma, konuşmaların ardından sona erdi