Günümüz Türkiye'sinde, faizi dünya gerçeği bir ekonomik düzen esas alındığımı belirten Saadet Partisi Artvin İl Başkanı Gültekin Soydan “Sosyal yapıdaki denge alabildiğine bozulmuş, sömürü yaygınlaşmış, özellikle yoksul kesimler acı ve sefalet içinde yaşamaya mahkûm edilmiştir. Bu bozuk düzene göre mülk Allah'ın değil, ırkçı, inkârcı Siyonist Yahudi'nindir” şeklinde konuştu.
Soydan yaptığı açıklamada şu ifadeleri kullandı;
“İslam düzeninin esası tevhittir. Bu esas, İslam'ın hayata bir bütün olarak baktığının delilidir. İslam; insanın Allah'a olan inancını yitirmemesi ve O'na bağlılığını sürdürmesi için hayatı bu esasa göre düzenler. İnsanı eğitirken de, onun ruhuna Allah'ın tek ilah ve her şeyin sahibi olduğu inancını yerleştirir. Bundan maksat, insanın İslam'ca düşünmesini, İslam'ca yaşamasını ve Müslüman olarak ölmesini sağlamaktır. İslam; kuvveti değil, Hakk'ı üstün tuttuğu için, insana zarar veren her türlü kötülükle mücadele eder.
İslam'ın düzene koyduğu önemli alanlardan birisi de ekonomidir. İslam; ekonomik hayatı da tevhit ve adalet üzene bina eder. Kur'an bütün toplumsal süreçlerde olduğu gibi ekonomik hayatta da adaletin ayakta tutulmasını, sömürünün ortadan kaldırılmasını emreder. Ancak günümüz Türkiye'sinde, faizi dünya gerçeği bir ekonomik düzen esas alındığı için, sosyal yapıdaki denge alabildiğine bozulmuş, sömürü yaygınlaşmış, özellikle yoksul kesimler acı ve sefalet içinde yaşamaya mahkûm edilmiştir. Bu bozuk düzene göre mülk Allah'ın değil, ırkçı, inkârcı Siyonist Yahudi'nindir.
Bu mülkiyet anlayışı nedeniyle, bütün insanlık inkârcı Yahudiler için yaratılmış köleler olarak kabul ediliyor ve faizci kapitalizm, bu esasa göre işliyor. Faiz bir Yahudi vergisidir. Kapitalist düzenlerin benimsediği vergi düzeni ise emek hırsızlığına dayanır. Allah'ı dikkate almayan bir düzen ve mülkiyet anlayışı, fert ve topluma saadet getirmiyor. Sayın Erdoğan ve iktidarının muhasebesi, tevhit ve adalet esası üzerinden yapılmadığı sürece fert ve toplum, adil düzene ve bu düzeni yürütecek adil yöneticilere sahip olamaz Bu kâinat, ilim ve hikmet sahibi Allah tarafından yaratılmıştır.
Bu kâinatta insan ise, sadece Allah'ın rızasını gözetmek, O'na kullukta bulunmak, O'ndan yardım istemek, O'nun bildirdiği hak ve adalet ölçülerine itibar edip, adil bir düzen kursun diye yaratılmıştır. Allah'ın hayrı ve nimetleriyle dolu olan bu yeryüzü, kötü değildir. Kötü olan, insanın aşırı bir ihtirasla dünya hayatına aldanıp ahireti unutmasıdır. Mal ve mülkün, insanı ölümsüz kılacağı zannına kapılmak, büyük bir aldanıştır. Şu halde insan, kendi istifadesine sunulan dünya nimetlerinden meşru biçimde yararlanmalı ve helal lokmaya yönelmeli, adil bir düzen kurmanın mücadelesini vermelidir. İnsan, kendini kapitalizm ile tanımlamamalı, sermaye de sadece belli grupların elinde dönüp duran bir güç olmamalıdır. İnsanları maddi ve manevi yönden yoksulluğa iten en önemli neden, ekonomik güç merkezlerini elinde tutan kesimlerin, hukuk düzenini de kendi lehlerine olacak şekilde düzenlemeleri, sömürüyü yaygınlaştırmaları, insanları sefalete mahkûm eden bir faizci zulüm düzeni oluşturmalarıdır.
Sömürgeci önderlerin, işi zaman zaman ilahlık iddiasına kadar götürmeleri, iktisadi hayatı alt üst etmiş, karada ve denizde fesadın çıkmasına yol açmış, sonunda toplumsal sefalet ve çöküntü kaçınılmaz olmuştur. Bu gerçek; güzel ahlakı reddeden bir ekonomik düzenin, hem insanı hem de kendini tahrip edeceği gerçeğini gözler önüne sermektedir. Allah bu kâinatı, insanı imtihan etmek için yaratmıştır. Fert ve toplum bu şuurla hayatı düzene koyarsa saadet bulur. Burada itibar edilecek yol ise İslam'dır. İslamsız saadet olmaz. Sayın Erdoğan'ın, Mehmet Şimşek'in, Erdoğan'ın her yanlışına fetva veren aydınların, bu gerçeği görmeleri, elbette ki en büyük arzumuzdur.
İnsanın fıtratında mal, mülk ve evlat gibi arzular, bu arzulardan kaynaklanan ihtiyaçlar vardır. Bunun için yerküreye karşı olumsuz bir tavır takınmak, hem insanın tabiatına hem de İslam'ın ruhuna ters düşer. Çünkü İslam'ın istediği, arzuların yok edilmesi değil, onların insan fıtratına ve yaratılış gayesine uygun bir şekilde terbiye edilmesidir. Şayet arzular iyi terbiye edilmezse, insan şuur kaybına uğrayıp pek çok şerri, hayırlıymış gibi görebilir. Önemli olan insanı böylesi bir sapıklığa ve yanlışlığa düşmekten korumaktır. İnsanın maddi ve manevi yönden sefalete sürüklenmemesi için, böyle bir korumaya çok ihtiyacı vardır. Şükür, sabır, cömertlik ve yardımlaşma gibi pek çok erdem, mal ve mülkün kazanılıp kullanılmasıyla gerçekleşir. Zekât gibi zorunlu mali ibadetin, infak ve ihsan gibi gönüllü eylemlerin temel amacı da, insanı meşru yolla kazanan ve kazandığını israfa kaçmadan harcayan bir varlık haline getirmektir. Zaten bilme, inanma ve şükretme arasındaki tevhidin gerçekleşip insanın ahlaki yüceliğe ulaşması, böylece sağlanabilir. Dünyanın islah ve imarı ise, ahlaki bilince ulaşmış insanlarla gerçekleşir. Millî Görüş ve kadrolarının varlık sebebi, bütün insanlığın saadet bulması için çalışmak, "Yenir Bir Dünya" kurmaktır.
Ekonomik hayatta karşılaşılan olumsuzlukların giderilmesi için, sosyal adalet ve refahı garanti edecek tedbirlere; hile, sahtekârlık ve haksız kazanç gibi sapmaları önleyecek Millî Görüş'e ve Adil Bir Düzen'e ihtiyaç vardır. Bunun için İslam, sosyal adalet ve refah tedbiri olarak zekâtı getirmiş, toplum hayatını çökerten faizi yasaklamış ve sömürüyü ortadan kaldırıp halkı iktisadi yönden dengeli biçimde yükselten yepyeni bir ekonomik yapıyı temellendirmekle işe başlamıştır. Kur'an'ın ayetleri ve Peygamberimizin sünneti olağanüstü durumlarda bu gibi tedbirlerle toplum ekonomisinin yeniden düzenlenebileceğini ortaya koymuştur. Şu halde yöneticiler, toplumun zenginleşmesine, refahın yayılmasına ve sosyal adaletin köklü bir şekilde kurulmasına çalışırlarsa, hesap günü rahat ederler.”
Ayşe ÖZDER