Eğitim Sen Şube Başkanı Köksal Gümüş, sendika genel merkezi tarafından 14 Mayıs’ta gerçekleşecek Cumhurbaşkanlığı ve 28. Dönem Milletvekili Genel seçimine yönelik hazırlanan Seçim Tutum Belgesini kamuoyu ile paylaştı. Belgede, eğitim ve bilim emekçilerinin insanca geçim ve çalışma koşulları, cemaat ve tarikatların önünü açan düzenlemelere yeter demek, ataerkil eğitim politikalarına artık yeter demek, bilimsel eğitim için oy vermek, demokratik ve özerk üniversite için oy vermek gibi kriterlere göre oy verecekleri belirtildi.
Gümüş, “Eğitim ve bilim emekçileri, 100 yılı aşkın bir zamandır uğruna mücadele ettiği grev hakkıyla birlikte toplu iş sözleşmesi hakkını kullanmak, insanca geçim ve çalışma koşulları sağlamak için oy verecektir. Eğitim ve bilim emekçileri, okullarda ve üniversitelerde yaşamın çoğul akışını durduran tek adam rejimine, bu rejimin okullardaki kopyalarına ‘artık yeter’ diyecek, demokratik ve katılımcı bir eğitim sistemine oy verecektir” diyerek kamuoyu ile paylaştığı seçim tutum belgesinde şu ifadeler yer aldı:
“14 Mayıs 2023 tarihinde yapılacak Cumhurbaşkanı ve milletvekilleri seçimlerine 20 gün kaldı. Eğitim ve bilim emekçilerinin gerçek sözü ile iş yerlerinde ve alanlarda özgür sesi olan Eğitim Sen olarak, 1 milyon 200 bin eğitim ve bilim emekçisinin taleplerini, uyarılarını MEB, YÖK ve siyaset kurumuna iletiyor, kamuoyu ile paylaşıyoruz. Bu seçimde, eğitim tarihinin çok önemli bir uğrağına tanıklık edeceğiz ve Türkiye’nin önümüzdeki yüzyılını belirleyecek bir karar alacağız.
Eşit ve özgür bir söylem alanı olan kamusal eğitim bir çöküş ile karşı karşıyadır. Mevcut siyasal iktidarın uyguladığı eğitim politikaları ile okullar ve üniversiteler, çocuklar ve gençleri geliştirmek, güçlendirmek ve özgürleştirmek yerine insan olmaktan doğan güçlerini geriletmekte, zayıflatmakta ve onları geleceğe etkin yurttaşlar olarak hazırlamaktan çok uzak durmaktadır.
Eğitim, öğrencileri, velileri ve eğitim emekçileri ile eğitim kurumlarında, evde ve sokaklarda tüm yurttaşlar ile etkileşen kamusal bir hizmettir. Eğitim emekçileri dahil, yurttaşlar olarak uygulanan sermaye politikaları ile yoksullaşıyor, yoksunlaşıyor ve yüksek enflasyon koşulları altında eziliyoruz. Türkiye’de gelir dağılımı her gün emekçiler aleyhine, eğitim emekçileri aleyhine kötüleşiyor.
İktidarın yaydığı korku kültürü ve toplumu dost-düşman olarak ayrıştırma, kutuplaştırma anlayışı ile birbirimizle konuşamıyor ve ifade özgürlüğümüzü yaşama geçiremiyor, demokratik ve özgürlükçü bir yaşama ulaşamıyoruz. Toplumsal cinsiyet ve cinsel kimlikler, etnik ve dinsel anlayış, siyasal görüş farkları toplumsal bir zenginlik değil, tehdit olarak algılanıyor ve ayrımcı ve ayrıştırıcı politikalar izleniyor.
6 Şubat Maraş depremlerinden bu yana geçen iki ayı aşan süre içinde çadır kentler ve çadır okullardan öte bir adım atılabilmiş değil! Konteyner kentler ve prefabrik evler inşa edilebilmiş değil! Depremden etkilenen yurttaşlar, çadırlarda kışın soğuğu ve baharın seli ile karşı karşıya kaldılar ve şimdi yaklaşan yazın sıcağı ile çadırlarda yaşamak mümkün olmayacak! Bu koşullar hem öğrenciler hem veliler ve hem de öğretmenler ile idari, teknik ve yardımcı eğitim emekçileri için geçerli! Deprem illerinde ne eğitim hakkı yaşama geçirilmiş durumda ne de eğitim emekçilerinin sağlıklı ve güvenli barınma ve beslenme hakkı karşılanmış durumda! Depremin etkilediği kentlerde eğreti bir yaşam sürdürülmektedir.
Eğitim tarihinin en ayrımcı yasası olan Öğretmenlik Meslek Kanunu okullarda, öğretmenler odasında çalışma barışını çok olumsuz etkilemiştir. Bu yasa ile tüm eğitim emekçilerinin ekonomik ve özlük haklarını geliştirmek yerine genç öğretmelere “Sıranı bekle, sınava hazırlan!” denilmiş, öğretmenlerin bir kısmının maaşında kısmı bir iyileştirme yapılmış, eşit işe eşit ücret ilkesi ihlal edilmiştir. Yüksek ev kiraları, zorunlu temel ihtiyaç ürünlerine gelen zamlar maaşı ayın ilk haftasında alıp götürüyor. Ayrım gözetmeden tüm eğitim emekçileri yoksulluk sınırının altında bir maaşla yaşamlarını sürdürmeye çalışıyorlar.
Siyasal iktidarın “yerli ve milli” anlayışı ile aynılaştırılmak isteniyoruz. Bu ayrımcı tavır ile “yerli ve milli olmayanlar” keyfi kararlarla ihraç ediliyor, ayrımcı mülakatlar yoluyla işe alma süreçlerinde ayıklanıyorlar. Yargı kararları yaşama geçirilmiyor, güvenilmez güvenlik soruşturmaları ve arşiv araştırması ile yurttaşlar yıldırılıyor, adeta farklı olana yaşam hakkı verilmiyor.
“Yaşadıklarımızdan öğrendiğimiz şeylerle” eğitim ve bilim emekçileri olarak, aşağıdaki taleplerle eşit, özgür, parasız, erişilebilir, anadilinde adil bir eğitim için oy vereceğiz!”
Ali Eray ÇELİK