Sosyal medya platformu Instagram'ın 16 yaş altı kullanıcıların ebeveyn izni olmadan "canlı yayın" ve "özel mesajlarda otomatik bulanıklaştırma" özelliğini kullanamayacağını duyurması ile sosyal medya platformlarının çocuklar üzerindeki etkisi yeniden tartılmaya başlandı.
Derlenen bilgilere göre, ABD'li Wall Street Journal (WSJ) gazetesinde 2021 yılında yer alan habere göre, Meta'nın sahibi olduğu Instagram'ın şirket içinde yaptırdığı araştırma, sosyal medyanın gençlerin psikolojisi üzerinde olumsuz etkilerini ortaya koymuştu. Gizli tutulan araştırmada, Instagram'ın gençlerde anksiyete ve depresyon düzeyini artırdığı belirlenmişti.
Sosyal medya platformlarının olumsuz etkileri Oxford Sözlüğü kelime seçimlerine de yansıdı. Oxford Sözlük, 6 aday sözcük arasından 37 binden fazla kişinin katılımıyla yılın kelimesi olarak "beyin çürümesi"ni (Brain rot) seçti.
Birçok ülke çocukların sosyal medya kullanımını kısıtlıyor
Sosyal medyanın olumsuz etkileri gün yüzüne çıktıkça, ülkelerin platformlara yönelik kısıtlayıcı önlemleri artarken, başta Meta olmak üzere dev teknoloji şirketleri üzerindeki baskı da yoğunlaştı.
Konuyla ilgili AA muhabirine açıklamalarda bulunan İstanbul Medipol Üniversitesi İletişim Fakültesi Yeni Medya ve İletişim Bölüm Başkanı Doç. Dr. Başak Gezmen, 16 yaşın altındaki çocukların sosyal medya kullanımına yönelik birçok ülkede çalışmalar yapıldığını söyledi.
Türkiye'de konuya ilişkin çalışmaların devam ettiğinin altını çizen Gezmen, "Avustralya'da 28 Kasım 2024'ten itibaren 16 yaşından küçük çocuklara sosyal medya erişim yasağını getiren yasa tasarısı kabul edildi. Yasaya göre küresel sosyal medya platformlarının 16 yaşından küçük çocuklara erişim engeli ile ilgili yeni düzenlemeler yapması gerekli kılındı. Aksi durumda Instagram, Facebook ve TikTok gibi sosyal medya platformları para cezası ödemek zorunda kalacaklar. Türkiye'de de yakın zamanda Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığından gelen açıklamalara göre bu konuya ilişkin çalışmalar ilgili bakanlıklarla işbirliği içerisinde devam etmekte." dedi.
Gezmen, sosyal medyanın bilgiye, enformasyona erişim ve paylaşım imkanı sunma gibi avantajları varken bir yandan da özellikle çocuklar açısında olumsuz öğeler de barındırdığını belirterek, "Çocuklar henüz gelişim çağında oldukları için neyin doğru, neyin yanlış olduğuna tam olarak karar verebilecek yetiye sahip değil. Bu nedenle medyadan gelebilecek birçok zararlı içeriğe karşı koruma altına alınmak zorundadır." diye konuştu.
Gezmen, sözlerine şöyle devam etti:
"Instagram gibi sosyal medya platformları canlı yayın imkanı sağlayarak anlık ve doğrudan iletişim kurma, etkileşimi arttırma, gündem takibi sağlama, tanıtım ve deneyimler üzerinden bilgi paylaşımı yapma ve erişim kolaylığı gibi birçok avantaj sağlamaktadır. Ancak bu durum çocuklar açısından birçok risk de barındırmaktadır. Çocuklar canlı yayınlarda zaman zaman kişisel bilgilerini paylaşabilmektedir. Bunun sonucunda dolandırıcılık, taciz, siber zorbalık gibi durumlarla karşı karşıya kalma riski artmaktadır. Ayrıca canlı yayınların çoğunda mahrem içerikler paylaşılabilmekte ve izinli olmayan kişiler yayınlara dahil edilebilmektedir."
Çocukların yetişkin kitlelerden de görerek "challenge" adı verilen eğlence içerikleri ile donatılmış meydan okumalar düzenleyerek korku içerikleri paylaşabildiklerini söyleyen Gezmen, bu durumun çocukları tehlikeli ortamlara sürükleyebildiğini anlattı.
Gezmen, bazı yayınları izleyen kötü niyetli kişilerin çocuklarla irtibata geçerek siber istismara yol açabileceklerinin altını çizerek, "Ayrıca içeriklerde argo, küfür kullanımları fazlasıyla görülmektedir. Saldırgan ve agresif tavırlar dikkat ve ilgi çekme adına sergilenebilmektedir." dedi.
Türkiye'nin sosyal medyayı yoğun kullanan ülkeler arasında olduğunu belirten Gezmen, "Bu noktada çocuklar akranlarını rol model almakta; onlar gibi giyinip onlar gibi konuşup onlar gibi davranmaya başlamaktadır. Bu bağlamda sosyal medyada çocukların kullandığı dil de oldukça önemlidir. Birbirlerini taklit eden çocuklar olumsuz dil ve söylem kalıplarında oldukça hızlı bir şekilde yayabilmektedir." bilgisini paylaştı.
Gezmen, şunları kaydetti:
"Elbette ebeveyn izni alınmadan çocukların canlı yayın açmalarına yönelik tedbirler bu noktaların önüne geçme anlamında faydalar sağlayabilmektedir. Ancak bu tek başına yeterli olmamaktadır. Ebeveynler birer filtreleme mekanizması, kalkan vazifesi görerek çocuklarını sosyal medyanın olumsuz etkilerine karşı korumalı doğru rol model olarak hareket etmeli ve çocuklara eleştirel bir bakış açısı kazandırabilmelidir. Bu noktada teknolojik filtreler, yüz okuma sensörleri ve ebeveyn kontrolü gibi birçok argüman bir arada kullanılarak yeni yaklaşımlar üzerinde durulmalıdır. Bu yaklaşımlar entegre bir biçimde sergilenmelidir."
Gezmen, dijital dünyada günün büyük bir bölümünün medya içerik bombardımanına maruz kalarak geçirildiğine değinerek, "Bu içeriklerden çoğu aslında çok hızlı üretilen tek tip yüzeysel kreatif olmayan içerikler. Hepsi birbirinin aynısı gibi. Sosyal medya platformlarındaki içerikler oyalama ve eğlence amaçlı planlanmakta ve bu noktada beyin aslında tam olarak öğrenme moduyla değil de oyalama olarak gevşeme moduyla hareket etmektedir." yorumunu yaptı.
Gezmen, sözlerini şöyle tamamladı:
"İçerikler çoğu bireylere günlük hayatın koşuşturmacasından ve sıkıntılarından uzaklaştırarak beyin boşaltımı yaşatmaktadır. Aslında beyin çürümesi dediğimiz şey de tam olarak da bu ortamda gerçekleşmektedir. Çocuklar sosyal medya platformlarında sürekli olarak bu içeriklere maruz kaldıkları için gerçek hayatla bağlantıları kopabilmektedir. Bu içeriklerde yer alan dünyaları birebir gerçek sanmaktadır. Belli bir süreden sonra de gerçek ve hayali birbirine karıştırabilmektedir. Bu durum konuşma bozukluklarına, ifade etme güçlüğüne, dikkat dağınıklığına, agresif tavırlara, şiddet içeren davranış biçimlerine neden olabilmektedir."