BORÇKA

Borçka halkı “Şanu” ile tanıştı

“Şanu” kitabının yazarı Nazlı Demet Uyanık Borçka halkı ile bir araya geldi

Abone Ol

Yoyo Cafe’de düzenlenen söyleşi ve imza etkinliğinde Borçkalılar ile buluşan Aktivist/Yazar Nazlı Demet Uyanık “Şanu” kitabını neden ve nasıl yazdığını anlattı.  Arhavili olduğunu İstanbul’da doğup büyüdüğünü ifade eden Uyanık “Senede 1 hafta, 10 gün tatile ayırabildiğim zamanda Arhavi’ye gelirdim ve Arhavi’nin doğasıyla geçirirdim” şeklinde konuştu.

Nazlı Demet Uyanık, Şanu hakkında şu ifadeleri kullandı;

Şanu ilk olarak 2016'da iki bölümlük hikâye halinde Lemur Dergi'de yayınlandı. Arhavi'deki ekoloji mücadelemizin en ateşli dönemleriydi.

O süreçte yaşadıklarımızdan esinlenerek, direnişimizi ve mücadelenin bize öğrettiklerini alegorik bir dille anlatmaya çalıştım. Ama hikâyeyi tamamen toplumsal ya da varoluşsal kaygılarla yazdığımı söyleyemem.

Verdiğimiz mücadele sadece Arhavi'nin değil, benim tarihimle de ilgiliydi. Açıkçası, memleketim Arhavi, insanları ve geleceği hakkında hissiyatımı paylaşmaya da ihtiyacım vardı.

Ve bir mücadele yöntemi olarak sanata ve edebiyata tutunmak, derdimi bu dille de anlatmak istedim. Böylece Şanu doğdu. İki bölümlük hikâyeden çizgi film senaryosuna, sonunda da bir çocuk romanına dönüştü.

Şanu'da benim çocukluğumdan ve aile yaşantımdan esintiler olsa da olayların çoğu kurgu tabii.

Nana karakteri için babaannemden esinlendim. Babaannem de tıpkı Nana gibi çoğu zaman yalnız olmayı tercih eden, sert karakterli bir insandı.

Ama son derece dürüst ve mertti aynı zamanda. Sert karakterinin ardında hep yaşadığı acıların etkisi olduğunu hep düşünmüşümdür. Tıpkı Nana gibi o da çocukken bir kazada kardeşini kaybetmiş. Babaannemle hiçbir zaman yakın bir ilişkim olmadı ama onu hep anlamaya çalıştım. Eğer doğa mücadelesi süresince sağlığı yerinde olsaydı nasıl tepki verir, neler yapar diye hayaller kurardım.

Bence HES'çilere (hidroelektrik santral) kök söktürürdü! Hikâyenin kalanında ise bana ilham veren Arhavi'nin büyüleyici doğası ve mücadelemiz oldu.

Ne yazık ki Lazca konuşamıyorum. Annemi halası evlatlık alıp Balıkesir'de büyütmüş. Babam da çocukluğunda farklı şehirlerde yaşamış ve genç yaşta üniversite için Ankara'ya göç etmiş. Hal böyle olunca biz de Lazca'yı öğrenemedik.

Özellikle yok olmaya yüz tutmuş olduğu için, memleketime olduğu kadar Lazca'ya ve kültürümüze de bir borcumuz olduğuna inanıyorum. Kitabın bu anlamda farkındalık yaratma gibi bir derdi de var kısacası.

Mücadeleye adım atmamda doğa ve hayvan hakları gibi konulardaki hassasiyetimin payı büyük. Ama artık kişisel hassasiyetlerin ötesinde bir durumla karşı karşıyayız. İnsanlar olarak bir yandan yaşam hakkını ihlal ederken, bir yandan varoluşsal bir krize doğru sürükleniyoruz. Haliyle, bu üretimlerimize ve eserlerimize de yansıyor.

Dünyada bu tarz eserlerin sayısı sürekli artıyor -edebiyattaki karşılığı "ekokurgu". Hem doğanın hem de parçası olan tüm canlıların yaşam hakkını savunmak, benim için temel bir yaşam felsefesi halini almış durumda.

Bu soruna her koldan saldırmak gibi zorlu bir görevi üstlendim ve kitabın doğuşunda bu görevi yerine getirmeye çabalamamın da etkisi var.

Ana karakter 12 yaşında bir kız çocuğu olsa da en başından beri Şanu'yu belli bir yaş grubu için yazmadım.

Bir çocuk romanına kendi kendine evrildi aslında. Ama yetişkinlere de en az çocuklar kadar hitap ettiğini rahatlıkla söyleyebilirim.”

Ayşe ÖZDER