Rektör Aydın mesajında, 15 Temmuz 2016’daki darbe ve işgal girişiminin, emperyalist güçlerin Türkiye üzerindeki planlarının bir uzantısı olduğunu belirterek, “Allah bu millete bir daha 15 Temmuzlar yaşatmasın” dedi.
Rektör Aydın, mesajında Türkiye’nin tarihsel olarak güçlü bir devlet geleneğine sahip olduğunu vurgulayarak, ülkemizin jeopolitik konumu ve enerji kaynakları nedeniyle sürekli dış müdahalelere maruz kaldığını ifade etti. Emperyalist güçlerin insan hakları, demokrasi ve özgürlük gibi kavramları sadece kendi çıkarları doğrultusunda kullandığını dile getiren Aydın, mesajında şu ifadelere yer verdi; “İnsanoğlunun en önemli keşiflerinden biri petrol ve bir diğeri de, içten yanmalı motorların geliştirilmesidir. Petrol kullanımı kolay ve ekonomik enerji kaynağı olması sebebiyle ulaşım ve sanayinin temel girdisi ve vazgeçilmez unsuru oldu. Günümüzde dünyanın kullandığı enerjinin üçte birinden fazlası halâ petrole dayalıdır. Kömürden daha fazla, nükleer, hidroelektrik ve yenilenebilir enerji kaynaklarının toplamının iki mislinden çok petrol kullanılıyor. Petrol ve doğal gaz ikilisi, dünyanın kullandığı elektriğin ve plastik hammaddesinin dörtte birini sağlıyor. Her ne kadar günümüzde elektrikli araçlar hızla yaygınlaşmaya başlamış olsa da taşımacılıkta baş aktör halâ petroldür.
Belli bir miktarın üzerinde petrol rezervlerine sahip olanlar zengin oluyor, güçlü oluyor. Onun uğruna savaşlar çıkıyor, ülkeler yıkılıyor, tüm değerler fütursuzca çiğneniyor. Ulu Osmanlı Devleti, topraklarında zengin petrol kaynaklarına sahip olmak için milliyetçilik hareketleri, değişik örgütlerin devlet kurma vaatleriyle yıkıldı. Kuzey Afrika ve Arabistan yarımadasındaki ülkeler ipleri Batılıların elinde olan diktatör, sultan ve emir hanedanları tarafından yönetilmektedir. Üstelik bu devletler o kadar küçük ki sınırlar bile adeta cetvelle çizilmiştir. Başta Orta Doğu olmak üzere zengin petrol yataklarının bulunduğu bölgelerde ya zayıf yönetimler vardır ya da çatışma, terör içindeki devletler. Yani bu bölgelerin başta petrol ve doğalgaz olmak üzere yeraltı kaynakları sömürülmektedir. Osmanlı Devleti’nin yerine Anadolu ve Trakya yarım adalarına sıkışmış genç Türkiye Cumhuriyeti, kendisi için dikilen elbise içine sıkıştırılmaya çalışılmıştır. Kalkınma hamleleri terör, darbe, ekonomik krizler, sağ-sol, Türk-Kürt çatışmalarıyla (muhtemel Alevî-Sünnî çatışması) boşa çıkarılmaya çalışılmıştır. Çünkü emperyalistlere göre Türkiye, “Yönetimi Türklerin eline bırakılmayacak kadar önemli” bir ülkedir! Batılı emperyalistlerin yıllardır ülkemize yönelik politikaları adeta, “Kurumaya başlayınca sula, uzayınca buda.” şeklinde olmuştur. Ancak genç Türkiye tarihi geçmişi, millet olarak devlet tecrübesi, Balkanlardan, Orta Asya’ya, Kırım’dan Arabistan ve Kuzey Afrika’ya kadar çok geniş alanda dini, tarihi ortaklığa bağlı gönül birliği bulunmaktadır. Her ayağa kalkma hamlesi boşa çıkarılmaya çalışılan Türkiye, birilerinin kendisine giydirmeye çalışılan elbiseye sığacak bir ülke değildir. İçeriden ve dışarıdan kurulan tüm tuzakları boşa çıkaracak, dünyaya adaleti ve huzuru getirecek büyük Türkiye doğacaktır.
Ne olduysa 2010 yılında ABD Jeolojik Araştırmalar Merkezi’nin yayımladığı raporla oldu. Rapora göre Türkiye, Suriye, Ürdün, Filistin, İsrail ve Mısır’ı kapsayan Levant Havzası, Nil Delta Havzası, Kıbrıs Adası ve Girit’in güney ve güney doğusunda oldukça zengin petrol ve doğalgaz yataklarının bulunduğu tahmin ediliyor.
Doğu Akdeniz’deki toplam değeri yaklaşık 1,5 trilyon doları bulan hidrokarbon yatakları, 2010 yılı tüketim miktarlarına göre, Türkiye’nin yaklaşık 572 yıllık, Avrupa’nın ise 30 yıllık doğalgaz ihtiyacını karşılayacak büyüklüktedir. Ne hikmetse, aynı 2010 yılında “gizli bir el tarafından” çeşitli bahanelerle, “Arap Baharı” diye adlandırılan, bir dizi hükümet karşıtı protestolar, ayaklanmalar ve silahlı isyanlar başlatıldı. Arap Baharı Tunus, Mısır, Libya, Suriye, Ürdün ve Yemen’de büyük çapta; Moritanya, Suudi Arabistan, Umman, Irak, Lübnan ve Fas’ta küçük çapta hissedildi. Acaba, bu hareketlerin gerçek sebebi, henüz kabile kültürü düzeyinde bulunan halkların demokrasi özlemleri mi, yoksa Doğu Akdeniz’deki bu kaynakların, “asrın adaleti” ile paylaşımına itiraz edebilecek yönetimlerin tasfiyesi çalışması mıydı?
Diğer yandan İsrail, Yunanistan, Güney Kıbrıs Rum Kesimi, ABD, Fransa, İngiltere ve İtalya, savaş gemilerini Doğu Akdeniz’e yığıyordu. Petrol ve doğalgazın çıkarılması için çeşitli anlaşmalar yapılıyor (Doğu Akdeniz Gaz Forumu gibi), haritalar çiziliyor ve yaptıkları parselizasyonlar sonucu kendilerine ait olduğunu iddia ettikleri parsellerde, sondaj çalışmalarına başlamışlardı bile. Mesela Seville Üniversitesi’ne hazırlatılan bir haritaya göre, Türkiye’nin 148.000 km²’lik Münhasır Ekonomik Bölge (MEB) alanı gasp edilerek, 189.000 km² yerine 41.000 km² düşürülmeye çalışılmıştır. Buna göre Türkiye’den, Kıbrıs adasının 11 katı olan 148.000 km²’lik bir MEB alanı gasp edilmişti.
İşte bu sömürü planına karşı çıkması muhtemel bir ülke olan Türkiye’de, 15 Temmuz 2016 tarihinde masum (!) bir cemaat hareketi olarak adlandırılan bir yapı, bu milletin parası ile alınan uçak, silah ve tanklarla, onurlu Türk ordusunun üniformalarını giyerek, bu millete kurşun sıkmıştır. Aziz milletimiz 248 şehit, 2 bin 700’den fazla gazi verme pahasına, ABD kurmalı, FETÖ terör örgütünün darbe ve işgal girişimini boşa çıkarmıştır.
Türkiye’de yaşanan hiçbir şey tesadüf değildir. Yine bu coğrafyada hiçbir şey göründüğü (ya da gösterildiği) gibi değildir. Kara ve denizleri zengin madenlerle kaplı olan Orta Doğu, emperyalistler için “kendi haline bırakılacak bir bölge” değildir.
15 Temmuz darbe ve işgal girişiminin milletimizin feraseti ile boşa çıkarılması, Doğu kültüründe halkın irade koyduğu ve ezberleri bozduğu tabandan yukarıya, efsane bir harekettir. Türk Milleti bir kez daha ülkesine sahip çıkmıştır.
Allah bu millete bir daha 15 Temmuzlar yaşatmasın.”
Artvin Çoruh Üniversitesi