Ardanuç İlçe Vaizi Rıdvan Akyüz, aile kurumunun toplumun en küçük yapı taşı olduğunu ve İslam’ın evliliği teşvik ettiğini vurguladı. Kur’an-ı Kerim’de aile bağlarının Allah’ın kudretinin bir delili olarak gösterildiğini belirten Akyüz, “Kendileri ile huzur bulasınız diye sizin için türünüzden eşler yaratması, aranızda sevgi ve merhamet var etmesi Allah’ın delillerindendir” ayetini hatırlattı.
Peygamber Efendimiz’in (s.a.v.) gençleri evliliğe teşvik ettiğini belirten Akyüz, “Ey gençler! Evlenmeye gücü yetenler evlensin. Çünkü evlenmek, gözü haramdan korumak ve iffeti muhafaza etmek için en iyi yoldur” hadis-i şerifini hatırlatarak, aile kurumunun sağlam temeller üzerine inşa edilmesi gerektiğini vurguladı.
Aile içi huzurun sağlanmasında eşlerin birbirine karşı saygılı olması gerektiğini belirten Vaiz Akyüz, “Saygı, sevgiden önce gelmektedir. Eşler birbirlerinin haklarına riayet etmeli, empati yaparak hoşgörülü davranmalıdır” dedi.
Eşler arasındaki anlaşmazlıkların büyütülmemesi gerektiğini ifade eden Akyüz, “Küçük eksiklikler kabullenilmeli, gereksiz tartışmalardan kaçınılmalıdır. Haklı olmaya çalışmak yerine mutlu olmayı tercih etmek aile bağlarını güçlendirecektir” şeklinde konuştu.
Akyüz, konuşmasına şu sözlerle devam etti; “Dinimizin tavsiye ettiği gibi bir ailenin oluşmasında ailenin yapı taşları olan karı kocanın birbirlerine karşı olan sorumluluklarını yerine getirmelerinin ve birbirlerine karşı olan davranış ve tutumlarının rolü son derece etkilidir. Onların aile içi davranışları, başta aileye daha sonra topluma şekil vereceğinden dolayı bir hayli önem arz etmektedir. İslam, aile içinde erkeğe de kadına da sorumluluklar yüklemiş ve iki tarafa belirli haklar tanımıştır. Sorumluluklardan kaçınılan ve haklara riayet edilmeyen bir aileden huzur beklenemez. Hz. Peygamber (s.a.v.), Veda Hutbesi’nde karı kocanın ailedekarşılıklı olarak hakları olduğunu ifade etmiştir. Tabiinden Süleyman b. Amr b. Ahves anlatıyor, “Veda Haccı"ndaResûlullah (sav) ile birlikte bulunan babam bana şunları anlattı: Resûlullah şöyle buyurdu: “...Bilin ki, sizin, kadınlarınız üzerinde haklarınız olduğu gibi onların da sizin üzerinizde hakları vardır.
Aile içi huzurun sağlanmasında saygı, sevgiden önce gelmektedir. Eşler, birbirlerinin duygularına, sınırlarına ve haklarına saygı göstermelidir. Aile içinde güvene dayalı, açık ve dürüst bir iletişim olmalı, dinimizin ortaya koyduğu değerler etrafında bir araya gelip eşler birbirine destek olmalıdır. Her iki taraf da birbirlerine empati kurarak aile kurumunun karşısına çıkan zorluklara katlanmalıdırlar. Eşler birbirlerine hoşgörüyle yaklaşmalı, karşı tarafın hatalarını affetmeli ve tekrarlanması halinde tatlı dille ikâz etmelidir. Her iki taraf da eşler arasında çıkabilecek kavga ve çekişmelerde haklı olmak veya haklı çıkmak yerine mutlu olmayı tercih etmelidirler.
Aile içi ilişkilerde çiftlerin yapmış olduğu yaygın hatalardan biri de şudur; eşler birbirlerini eksikleriyle beraber kabul etmek yerine karşı tarafı değiştirmeyi kendilerine hedef olarak belirlemektedirler. Hâlbuki -dinimizin haram kabul ettiği ve aile kurumunu zedeleyen durumlar hariç- ceviz kabuğunu doldurmayan eksiklikleri kabullenmek karşı tarafı değiştirmekten çok daha kolaydır. Bu hususa dikkat edilmediğinde küçük sorunlar büyük sorunlara yol açabilmektedir.
Aile İçi İlişkilerde Ebeveyn-Evlat İlişkisi
Anne ve babadan sonra aileyi oluşturan bireyler çocuklardır. Çocuklar, Allah’ın Anne ve babaya vermiş olduğu birer nimet ve emanettir. Anne ve babanın çocukları üzerindeki hakları olduğu gibi çocukların da anne ve baba üzerinde hakları vardır. Maalesef yaşadığımız çağda Ebeveyn-Evlat İlişkisi yıpranmış durumda ve birçok aile bu ilişkiyi sağlıklı bir şekilde yürütme konusunda sınıfta kalmaktadırlar. Dinimize göre Ebeveyn-Evlat ilişkisinin temelinde sevgi ve merhamet yatmaktadır. Anne ve baba, “İnsanlara merhamet etmeyene Allah da merhamet etmez.” Hadis-i şerifini kendilerine düstûredinip çocuklarına karşı sevecen ve merhametli davranmalıdırlar. Ancak unutulmamalıdır ki, sevgide mutedil(orta yollu) olmak gerekmektedir. Sevgi de yapılan ifrat (aşırıya kaçmak) çocuğu şımarık hale getireceği gibi sevgi de tefrit (geride kalma) yani az sevme de çocuğun kendisine olan özgüvenini derinden sarsmaktadır. Mü’min, sevgi ve merhamette de ölçülü olmalı bunu bir zaaf haline getirmemelidir.
Anne ve baba, çocuklarına karşı hediye vermede, sevgi ve merhamet göstermede daha doğrusu her konuda adaletli olmalı, onlara âdil olmayı bu şekilde öğretmeliler. Onları da hakları olan bir birey olarak kabul edip haklarına riayet etmeliler. Anne ve baba aralarında yaşanan sorunları çocuklarına hissettirmeden çözmeli ve olabildiğince onların yanında kavga etmekten veya tartışmaktan kaçınmalıdırlar. Eşler, çocukların birbirlerine saygı göstermeleri ve sevgi beslemeleri konusunda da telkinlerde bulunarak aralarında ki kardeşlik duygusunun pekişmesine yardımcı olmalıdırlar. Saygı ve sevginin canlı olduğu bir aile ortamında merhamet duygusu da gelişir. Anne ve babanın çocuklarına İslâmî bir terbiye verip onları sâlih birer evlat olarak yetiştirmeleri dinimizin emridir. Bu çocukların anne ve baba üzerindekihaklarıdır. Bir ayet-i kerimede şöyle buyrulmaktadır; “Ey iman edenler! Hem kendinizi hem de âilenizi yakıtı insanlar ve taşlar olan cehennem ateşinden koruyun!” Hz. Peygamber (s.a.v.) efendimiz de bir Hadis-i şeriflerinde şöyle buyurmaktadır: “Hepiniz birer sorumlusunuz ve hepiniz yönettiklerinizden mesulsünüz. Devlet başkanı sorumludur ve yönettiklerinden mesuldür. Evin beyi sorumludur ve yönettiklerinden mesuldür. Evin hanımı da eşinin evinde sorumludur ve yönettiklerinden mesuldür.”
Akrabalık İlişkileri
Güven ve huzur toplumunun oluşması, İslâm’ın en büyük ideallerinden biridir. Güven ve huzur toplumunda bireylerin birbirleriyle olan ilişkileri ne kadar önemliyse akrabalıkilişkisi de o kadar önemlidir. Akrabalar arasındaki bağlar sıkıolduğu sürece toplum yozlaşmaktan korunur ve toplumun birliği ve dirliği sağlam kalır. Akrabalık bağının gevşek olduğu toplumlarda toplumsal çözülme yaşanır ve sosyal ilişkiler zayıflar. Böylece birey ve toplum arasındauyumsuzluk meydana gelir. Yüce dinimiz, Akrabaların birbirini ziyaret etmelerini, dayanışma içinde olmalarını ve akrabalık hakkını gözetmelerini emretmektedir. Yüzyıllardır hatiplerimizin minberde hutbenin sonuna doğru okudukları ayet, bu hakikati anlatmaktadır. Yüce rabbimiz, şöyle buyurmaktadır: “Şüphesiz ki Allah, adaleti, iyiliği, akrabaya yardım etmeyi emreder, çirkin işleri, fenalık ve azgınlığı da yasaklar. O, düşünüp tutasınız diye size öğüt veriyor.”
Sıla-i rahim olarak da ifade edilen Akrabalık bağını gözetmek, akrabaya yardım etmek ve onları ziyaret edip halini hatırını sormak Hz. Peygamber efendimiz tarafından da emredilmiştir. Peygamber Efendimiz şöyle buyurmuştur:“…Allâh’a ve âhiretgününe îmân eden kimse, akrabasına iyilik etsin!..”
Bu konuda dikkat etmemiz gereken hususlardan biri de şudur: Bazen bizler akrabalarımıza iyilik etmemize rağmen onlar bize eziyet etmekte, bizler onlara gül atarken onlar bize taş atmaktadırlar. Bu durum, bizi akrabalık bağını kesmeye ve onlar gibi davranmaya itmemeli. Ebû Hüreyre radıyallahuanh’den rivayet edildiğine göre bir adam:
- Yâ Resûlallah! Benim akrabam var. Ben kendilerini ziyaret ediyorum, onlar bana gelip gitmiyorlar. Ben onlara iyilik ediyorum, onlar bana kötülük ediyorlar. Ben onlara anlayışlı davranıyorum, onlarsa bana kaba davranıyorlar, dedi.
Bunun üzerine Resûl-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Eğer dediğin gibi isen, onlara sıcak kül yutturmuş oluyorsun. Sen böyle davrandıkça, Allah’ın yardımı seninledir.”
Görüldüğü gibi akrabalarının eziyetine rağmen onlara tahammül edip akrabalık bağlarını kesmeyene Allah’ın yardımı va’d edilmiştir. Bunun için ufak tefek çekişmelerden dolayı akrabalık bağı kesilmemeli, gerektiğinde akrabalarımızın yardımına koşmalı ve mü’min olmanın gerektirdiği gibi davranmalıyız.”