Genel

“Ahirete İman ve Hesap”

Uzman Vaiz Rukiye Gürler Ulutaş, ahiret inancının bireylerin yaşamlarına ve toplumlarına olan derin etkilerini anlatarak, ölümün kaçınılmaz gerçeğini ve ahirete iman etmenin hayatımıza nasıl yön verdiğini vurguladı

Abone Ol

Ölümün, her geçen gün daha da yaklaşan bir gerçek olduğunu belirten Ulutaş, insanların ömür takviminden bir yaprak daha düştükçe herkesin hayatının sonuna doğru adım attığını ifade etti. 

Ulutaş, ahiret inancının, İslam inancının temel esasları arasında yer aldığını belirtti.

Ulutaş, ayrıca ahirete imanın toplum hayatına etkisini de dile getirerek şu ifadelere yer verdi; “ Ölüm denen gerçek her gün yaklaşmakta. Her geçen gün, yaşlı olsun, genç olsun bütün insanların ömür takviminden bir yaprak daha düşmekte ve herkes kaçınılmaz biçimde hayatının sonuna doğru yol almaktadır. Ömrü sınırlı olan yalnız insan değil,  dünya ve içinde yer aldığı sistem ve bütün kainatın da tıpkı canlılar gibi belli bir ecelleri vardır. Bir gün gelecek kainatın da ömrü tükenecek ve her şey yerle bir olacak ve düzen bozulacaktır.  Kainatın, bu müthiş olayı yaşayacağı güne “kıyamet günü” denir. Sözlükte “son, son olan ve son gün” anlamlarına gelen ahiret, İsrafil (a.s.)’ın Allah Teala’nın emriyle kıyamet kopması için sura ilk defa üflemesiyle başlayacak olan dünyadan sonraki ebedi hayatın adıdır. İsrafil (a.s.) ikinci defa sura üfledikten sonra insanlar yeniden diriltilecek ve hesaba çekileceklerdir. Dünyadaki iman ve amellerine göre de ceza veya mükafat göreceklerdir. Ahiret inancı iman esasları arasında yer alır. Ahireti inkar etmek küfrün ve doğru yoldan sapmanın açık bir göstergesidir. Nitekim  Allah Teala, Nisa Suresi 36. ayetinde “….Kim Allah'ı, meleklerini, kitaplarını, peygamberlerini ve kıyamet gününü inkar ederse tam manasıyle sapıtmıştır.” buyurmaktadır.

Ahiret gününe iman eden insan, bu dünyada yaptıklarından bir gün hesaba çekileceğini, büyük-küçük her amelinden  muhasebe edileceğini ve sonunda ya mükafat ya da ceza ile karşılaşacağını bilir ve hayatını bu doğrultuda sürdürür. “Artık kim zerre ağırlığınca bir hayır işlerse, onun mükafaatını görecektir. Kim de zerre kadar kötülük işlerse, onun cezasını görecektir.” (Zilzal suresi, ayet 7-8) Zerre miktarı hayır işleyenin mükafatını zerre miktarı kötülük yapanın da cezasını göreceği ve hiçbir adaletsizliğin olmayacağı o günde insana; ömrünü nerede tükettiği, gençliğini nasıl geçirdiği, malını nereden kazanıp nereye harcadığı ve bildiklerini uygulayıp uygulamadığı  özellikle sorulacaktır. 

İbn Mes’ud (ra) dan: Peygamber (sav) şöyle buyurdu: “Kıyamet günü insan beş şeyden hesaba çekilmedikçe bırakılmayacaktır. Ömrünü nerede tükettiğinden, gençliğini nerede geçirdiğinden, malını nereden kazanıp, nerede harcadığından, ilmi ile ne kadar amel edip etmediğinden sorulacaktır.”

Ahiret inancının ve hesap verme şuurunun dünya ve ahiret hayatına birçok faydası vardır. Fertlerin hayatına yansımaları şu şekildedir: Dünyada yaptığı her amelin, ahirette mutlaka mükafat veya ceza olarak karşılığı olacağına inanan bir kimse, amellerini sorgulayacaktır. Allah Teala’nın emrettiği şeyleri yapmaya gayret edecek, kötü davranışlarına pişman olacak ve iyi davranışlara yönelerek, dünyada huzurlu ve mutlu yaşayacaktır.  Şeddad b. Evs (ra) den: Peygamber (sav) şöyle buyurdu: “Akıllı kimse, kendisini hesaba çeken ve ölümden sonrası için hazırlayan kimsedir. Aciz kimse ise, nefsi isteklerine tabi olan ve Allah’tan olmadık şeyler isteyen kimsedir.”

Hz. Ömer (ra) den şu sözün rivayet edildiğini belirtti: “ Hesaba çekilmezden evvel kendi kendinizi hesaba çekiniz. Büyük gün için süsleniniz. Çünkü dünyada iken kendi kendini hesaba çeken kimseler için kıyamet günüdeki hesap hafif gelir.” (Tirmizi Kıyame, 25) Peygamber Efendimiz; "Ağız tadını kaçıran ölümü çok hatırlayınız," (Tirmizi, Zühd, 4) buyurmaktadır. Ölümü ve ahireti hatırından çıkarmayan insan, elindeki malın-mülkün geçici olduğunu da bilecek ve sahip olduğu dünya servetini kendisi ve diğer insanların huzuru için kullanacak ve bunun kendisi için bir ahiret ve ebedi mutluluk vesilesi olduğunun şuurunda olacaktır. Bu şekilde bencillikten de kurtularak diğergam olacak ve toplumsal dayanışma gerçekleşecektir. Ahirete inanmayan kimselerde yok olup gitme duygusunun, insanın ruh dünyasında büyük bunalımlara sebep olmaktadır. Halbuki, ölümü yok oluş değil; sonsuz hayata açılan bir kapı olarak bilen bir mü'min; dünyada ne kadar maddi sıkıntı çekerse çeksin yaşama sevincini asla kaybetmeyecektir. Üstelik bu sıkıntılara sabrettikçe, ahiretteki mükafatının daha da artacağını düşünerek huzur ve neşe içinde olacaktır. Dünyada her şeyin, varlığın da yokluğun da, bir ilahi sınav gereği olduğuna inanan kişi; varlıkta da yoklukta da şükrederek Allah'ın rızasını ve cenneti kazandığını bilir. Sıkıntı, hastalık ve çileye sabretmenin günahlarına kefaret olacağına inandığı için hedefi de, daima ahiret yurduna yatırım olduğundan, ahirete iman, çile ve musibetlere tahammül gücünü artırır. Yakınlarını bir bir kaybeden çocukların nahif ve nazik ruhlarındaki tahribatı ancak ahirete iman bilinci ve cennete gittikleri inancı teselli eder ve onları bu dayanılmaz dertten kurtarır. Ahirete imanın toplum hayatına yansıması ise hesap verme bilinciyle hareket eden, birbirinin hakkına riayet eden, kötülüklerden sakınan, birbirlerine iyilik yapan fertler  barış ve huzur toplumunu oluşturacaklardır. Dünyada nice kötülükler, zulümler ve haksızlıklar yapıp kanundan kaçan ya da farklı yollara başvurarak suçunu gizleyen kötü kimselerin yaptıklarının yanlarına asla kâr kalmayacağına inanan mazlumlar ve bütün bir toplum; daima huzursuz yaşamak yerine sabırla mücadele etmeyi tercih edecek ve ilahi adaletin ahirette mutlaka tecelli edeceği inancıyla psikolojik rahatlama sağlayacaktır. Özetle bu dünya hayatı geçicidir. İnsan imtihan için yaratılmıştır. Herkesin davranışlarının adaletli bir şekilde karşılığını görmesi için, hiçbir  etkinin bulunmayacağı adil bir mahkemenin ve adalet ortamının gerçekleşmesi kaçınılmazdır. Aksi taktirde, yer yüzündeki haksızlıklar ve zulümler, yapanın yanında kâr kalır. Böyle bir durum akla aykırıdır. İşte bu sebeple, herkesin yaptıklarının hesabını vereceği bir ikinci hayat zorunludur. Bütün semavi dinlerin temel ilkeleri arasında, öldükten sonra dirime ve ebedi olan ikinci bir hayatın varlığı inancı yer almaktadır. Ahiret inancı, insanı boşluktan ve ümitsizlikten kurtarır, ilahi adaletin gerçekleşecek olması azmi ve gayreti arttırır. Ölüm bir yok oluş değil, asıl ve sonsuz hayatın bir başlangıcıdır.”